Reklam ve Eleştiri
Reklam, bilinen ya da şu anki kavramsal çerçeveye
hapsedilemeyecek denli hayata biçim verirken reklamcılar da bilgi toplumunda
baskı grupları, aydın ya da entelektüellerden daha fazla toplumun gidişinde
etkileri olan özneler olarak görünüyorlar o nedenle yeni yüzyılın ya da
ekonomik, siyasal, psikolojik ve sosyolojik yapının devrimcileri öncelikle
reklamcılar ve "de facto" reklamcıların sunduğu ve/veya sunacağı reklam
anlayışlarını stratejik olarak destekleyebilecek kararlılığı gösteren
reklamverenler bir başka deyişle de sermayedarlar gibi görünüyor ya da bu
misyon onlara yüklenmiş gibi. Ama burada, denebilir ki reklamcılar ve tabii ki
reklamverenler, son tahlilde potansiyel alıcıların gönüllerini kazanmak
durumundalar ve bu nedenle de ısmarlama iş yapılmaktadır; ama unutulmamalıdır
ki, tarihin büyük bölümünde ve zımnen hala sanatçılar ısmarlama iş yapmışlardır
/ yapmaktadırlar; bu, bizatihi sanatın değerini nitelik anlamında değiştirmez,
etkileyeceği kesindir ama ne sırf ısmarlama olduğundan ötürü bir eser sanat
eseri olmaklığını yitirebilir ne de ısmarlama olmayan bir eser sanat eserliği
niteliği kazanabilir; bu nedenle "ısmarlama" olması, tali bir
tartışma konusudur. Nasıl sanatçılar ısmarlama iş yaptılarsa ve bugün bile
tarihin en estetik ve de değerli eserleri arasında yer alıyorsa yaptıkları,
bugün büyük sermayeye hizmet eder görünen reklamcılar da benzeri bir kategori
içinde devinip eleştiri kültürüne hizmet edip kalıpları, çerçeveleri ve
ezberleri bozup kırabilir ya da kırmak imkânı sunabilir bize, hepimize
reklamcıların böylesi bir nedeni de etmeni de kendi içlerinde duyumsamaları
tarihsel birer özne olarak yüklendikleri -örtük de olsa- bir işlevdir.
Reklam, artık hayatın hiç olmadığı denli
içindedir; tarihsel süreç analiz edildiği vakit hiçbir insansal olgunun
reklamlar denli hayatın her yanına nüfuz ettiğine rastlayamayız; ne dinin ne
yönetim şeklinin ne ekonomi politiğin ne de bir başka şeyin. Bu yazının amacı,
hayatın bu denli içinde ve hayatı her anlamda biçimlendirme işlevi olan bir
olguyu "obje" edinip felsefeleştirmek ve bu olgunun belli bir
noktasını analiz ederek düşünme penceresi aralamaya çalışıp kavramsallaştırmadır.
Reklamcılık, kuşkusuz müşterilerin -moda deyimle-
sürekli nabzını tutmaktadır; tüketicinin yönelimleri nelerdir, profilleri
nelerdir, hangi profildeki tüketici sunumu yapılacak ürünü alma gücünde ve
isteğinde olacaktır. İşin bu noktasında dikkat ederseniz "ihtiyaç"
kavramı kullanılmamaktadır; artık günümüzde en azından A ve B gelir gurubundaki
kişiler için ihtiyaç kavramı, hem bundan bir kuşak öncesinin hem de C ve D
gelir guruplarındaki insanlara farklı anlamlar ifade etmektedir. Üst gelir grubunun
ihtiyaçları evirilmiştir, farklılık kazanmıştır, kimlik ve kimliğin
dışavurumunun araçları ihtiyacı daha fazla duyulan araçlardandır. Burada, uzun
uzun, gelir grupları profillerinin analizleri yapılmayacak; reklamın hedef
kitlesi bütün insanlardır, hedef dışında kalan hiçbir özne yoktur; haliyle, bu
kümenin, pek çok alt kümelere sahip olması olağandır.
Günümüz insanı bu denli ağır bombardıman altında
nefes almaya çabalarken hayatı hangi değişkenlerin dönüştürdüğünün ve/veya
değiştirdiğinin tespiti de kontrol edilemeyecek denli çok sayıda olan
değişkenlerin varlığından ötürü haliyle güçleşiyor. Bir öznenin belli türden
bir davranış değişikliğinin altında ya da biçimlenen bir davranışın altında ne
tür saiklerin yattığı tespit edilmeden hayatta nelere müdahale edebiliriz ki?
Bir başka deyişle de neyi nasıl düşünebiliriz? Artık neredeyse düşünmenin
güçleştiği bir döneme mi geldik? Bunca veri bolluğunda "obje"
flulaştı mı? Bunlar, kuşkusuz yanıtlanması güç sorular. Bu yazının amacı, işte
bunun artık eskisi denli kolay olmadığını işin daha güçleştiğini ve ortaya çok
değişkenli bir denklemin çıktığını belki de matematiğe daha fazla gereksinim
olduğunu ifade etmek.
Evet, matematik artık hayatın her alanına tarihte
hiç olmadığı denli girmiş durumda. Bir sosyal bilim olarak doğan iktisat artık
safi matematik olmuş; Aristoteles'in iki değişkenli mantığından yola çıkılarak
üretilen bilgisayar, matematiksel bir dile dayanmaktadır. Sosyoloji,
istatistikler içinde boğulmaktadır. Hayat, her alanda ölçülmeye çalışılmaktadır.
Psikoloji ve psikiyatri de kuşkusuz bu "olgu"nun dışında değildir.
Her şey ölçülebilir ise, cisminden soyulmuş birer soyut "nesne"ye
dönüşmüş demektir. Bu, kuşkusuz algıyı, değerlendirmeyi ve "de facto"
düşünmeyi ve iletişimi görece kolaylaştırır. Bu dil, üzerinde
çalışıldıkça sivrilir ve "olgu"dan uzaklaşır; bu yapay dil, böylece
daha rafine hale gelir; bu da ciddi uzmanlıklar ister.
Burada, tespit edilebilen ve hayatın her an içinde olan farklı mecralarla ifade yolu bulan reklamlar, nispeten daha görünür olduğundan "obje" edinilebilir. Bu yazı, reklamları ve reklamcıları bu nedenle önemsemektedir. Çünkü, herhangi bir davranış biçimi oluşturmak istediğimizde ister ideolojik, ister geleneksel, ister... Reklam, bizim için somut anlamda maniplatif araçlar sunar. Reklam olgusunun da bir dili ve araçları vardır ve bunun sınırı yoktur; işte sanatla kesiştikleri noktalardan biri de budur: bu sınırsızlık. Hayatı, doğrudan biçimlendirmek iddiası. İmgelerle düşünme, imgelerle düşündürüp çeşitli çağrışımlara neden olmak.
Bu mütevazı felsefeleştirinin sınırları içinde bir
"obje"ye dikkat çekilmeye çalışılmıştır; bu, "reklam"ın
yalnızca belli bir ürünün tanıtımının ve satımının ötesinde bir "iş"
olduğu anlamına gelir. Kuşkusuz ilk başta amaç bu olmasa da her şey amacını
kendi içinde taşır ve öngörülemez sonuçlara da neden olur. İşte, reklam olgusu
bunun en güzel örneklerinden biridir.
V. Metin Bayrak
Maslak, İstanbul, 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder