24 Kasım 2013 Pazar

öğretmenler günü üzerine

öğretmenler günü üzerine*


"hocam" kelimesi, 1991'de üniversite öğrenimi için ankara'ya gidince, beni karşılayan en sevimli şeydi o, kimseyi tanımadığım kentte. sanki herkes beni ve birbirini tanıyormuş gibi "hocam" diye hitap ediyorlardı. tanımadığım kent, birden evime dönüşüvermişti.


evet, aslında hoş bir hitap şekliydi. son zamanlarda sık kullanılan "bayan", "küçük", "delikanlı", "hey" vb. gibi cinsiyetçi, feodal kodlar barındıran ve ötekileştiren anlamı yoktu; aksine cinsel yönelimleri, yaşları, ırkları, milletleri, kültürleri, varsıllarla yoksulları... birleştiriyordu. herkesin herkesin hocası, öğretmeni olabileceğini ifade etmesi, tek kelimeyle benim için büyüleyiciydi. 

bugün, milenyum ya da 21. y.y. adını verdiğimiz bir çağda nefes alıp veriyoruz ve ülkemizde 24 kasım'da kutlanan öğretmenler gününü kutluyoruz ama  %70'ini kızların oluşturduğu 100 milyonu aşkın bir kitle BM insan hakları evrensel bildirgesi'nin 26. maddesine rağmen bir insan hakkı olan temel eğitimden yararlanamamaktadır. ilgili maddeyi anımsayalım:

Madde 26

1. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır. 
2. Eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir. 
3. Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.


takvim günleri, her türden ideolojinin kendi iktidarını yaşatabilmek adına ürettiği ideolojik araçların başında gelir. 24 kasım da bu günlerden biridir. birgün, elbette doğumunu aşar ve farklı içerikler kazanarak dil ve kültür içindeki yaşamını sürdürür. şu anda cuntanın başlattığı bu uygulamayı biz meslekten olanların bile pek azının anımsaması bunun örneği olsa gerek. bugün birbirinin öğretmenler gününü kutlayan öğretmenler ve öğretmenlerinin öğretmenler gününü kutlayan ve güne eskiden andımız, şimdi sadece istiklal marşı ile başlayan öğrencilerin zihninde, farkında olmasalar da, 24 Kasım ve cunta yan yana durmamakta. 24 kasım'ı anımsarken cuntayı da anımsayalım. bununla birlikte cuntanın izini silmek adına 24 kasım'ı 5 ekim'e alalım. demokratik haklarına sahip insan olmanın onurunu her anlamda taşıyan öğretmenler, ancak o vakit, geleceğimiz olan çocuklarımızı ve hayatı zenginleştirebilirler.

içine kapalı otistik bir ülkedense dünyayla daha fazla entegre olmuş, insanlığın ortak kültürel mirasına daha fazla benimseyip içselleştiren bir ülkenin yurttaşlarının, göreli bir sürenin ardından küresel dünya yurttaşlığına evrileceğine inanıyorum. işte o vakit, suriyeli mülteci gençlerin üniversitelere pozitif ayrımcılıkla alınmasını haksızlık değil de adaletin yerine getirilmesi olarak değerlendirir öğrencilerim... 


dünyadaki bazı ülkelerin öğretmenler gününe dair:

dünya: 5 ekim, 1966'da UNESCO ve ILO arasında "öğretmenlerin toplum içindeki yerine ilişkin sözleşme" ye dayanmaktadır. 1994'ten bu yana da 5 ekim, "dünya öğretmenler günü" olarak kutlanmaya başlanmıştır.
avustralya: avustralya'da dünya öğretmenler günü ekim ayının son cuma gününde kutlanır.
hindistan, öğretmenler günü'nü 5 eylül'de kutlar. bu eski hindistan devlet başkanı ve öğretmeni dr. sarvepalli radhakrishnan'ın doğum günüdür. 
malezya: malezya'da öğretmenler günü (hari günü), 16 mayıs'ta kutlanır. 

türkiye: atatürk, ulus okuları dediğimiz millet mektepleri'nde yazı tahtasının başına geçerek dersler verir. bakanlar kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda atatürk'e (ya da o zamanlarki adıyla gazi'ye) millet mektepleri başöğretmenliği ünvanını verir. 24 kasım, atatürk'ün millet mektepleri başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. atatürk'ün 100. doğum yılı olan 1981 yılında cunta yönetimince öğretmenler günü olarak kutlanması kararlaştırılır. 

* 24 kasım 2008'de klavyeye alınmıştır.

V. Metin Bayrak
24 Kasım 2013' İstanbul, Kağıthane

20 Kasım 2013 Çarşamba

kaza, hile-i şer'iyye ve sorumluluğun devri üzerine

kaza, hile-i şer'iyye ve sorumluluğun devri üzerine

uçakların bile düşmesine neden olan kuşlar, bu sefer yht'ye çarparak basına konu oldu. ankara - eskişehir arasında hizmet veren kısaca yht olarak adlandırılan yüksek hızlı tren, saatte 250 km. hıza erişebiliyor. 18 kasım 2013'te dha'nın servis ettiği haberde (http://gundem.milliyet.com.tr/kus-surusune-daldi/gundem/detay/1794197/default.htm), ankara - eskişehir arasını 1 saat 20 dakikada alan yht'nin ön tarafının, telef olan kuşların kanlarıyla boyandığı, trenin geldiği eskişehir garı'nda yolcularını indirdikten sonra bakıma alındığı bilgileri yer alıyor. ardından tcdd yetkililerinin, ilk zamanlarda daha fazla kuş sürüsüne çarptığını söyledikten sonra, bu yazının gerekçesini oluşturan şu sözleri dillendirdikleri ifade ediliyor: "bu, artık azalmaya başladı. çünkü kuşlar da yht'ye alıştı ve göç yollarını değiştirmeye başladılar. ancak zaman zaman göç eden kuş sürüleri yht'ye çarpıyor. kuş sürüsü yüzünden yht hızını düşürmeyecek, 250 kilometre hızla seferlerine devam edecek. zaman içinde kuşlar yht'ye alışıp göç yollarını tamamen değiştirecekler." 

gelin, burada 'sorunlu' bulduğum noktaları ve dayandığı kabul ya da düşüncelere birlikte bakalım:
a. "dünyanın merkezinde ben varım; çünkü evren ya da dünya, antroposentriktir (insanmerkezli)."
b. "sorunun kaynağı benim."
c. "sorunun farkındayım, çözümü de bellidir ama bunu ben değil, kuşlar çözecek." 
d. "benim her şeye hakkım var; varsın bu, beni kibirli kılsın." 
e. "olandan sorumlu değilim."

modernist akıl, kendi ekseninde görüp dünyayı, insan dahil nesleneştirir. yetkililerin kazayı ele alışlarında örtük biçimde dile gelen anlayış, insanı, bir özne olarak merkeze alır ama bir o kadar da çaresizleştirir. doğaya karşı gösterdiği mütecaviz davranışları karşısındaki umursamazlığı düşündürücüdür. alt metin olarak nihilizme dahi vardırılabilir. 

konuşan öznenin, büyük olasılıkla, mütedeyyin dünya görüşüne angaje olduğu varsayılabilir. bunda şaşılacak bir şey de yok. çünkü ibrahimi dinler, evreni insanmerkezci tasavvur ederler. 

sorunu kuşlara çözmek ile allah'a havale etmek, özde aynıdır. burada çelişik olan şu: faili kendisidir, bu, bir tür tercihtir yani kader değildir. oysa çözümünde karşılaştığımız kaderci tutum, yine bir tür hile-i şer'iyye olarak okunabilir. çünkü hukuksal anlamda ortada çevre suçu vardır; sorun bellidir ve bunun önlemleri şu ya da bu biçimde alınabilir. diğer yandan da gittikçe sık zikredilen islam teolojisine atıfla, harama düşmemek için bir kurtuluş çaresi olarak kullanılan "hile-i şer'iyye"ye başvurulur. çünkü günahtır. oysa işi allah'a havale ederek, kadere bırakarak -aslında bir ve aynı şeydir burada imlenen- vicdan yıkanmış, bilgisizlik, beceriksizlik alalanmış, sorumluluktan kurtulunmuş, sorunlar 'çözülmüş' olur. 

V. Metin Bayrak
20 Kasım 2013' İstanbul, Kağıthane