19 Mayıs 2017 Cuma

Gençlerin İyi Olma Hali Raporu Üzerine

Gençlerin İyi Olma1 Hali Raporu2 Üzerine


Habitat Derneği tarafından yap(tır)ılan “Türkiye’deki Gençlerin İyi Olma Hali Raporu” yayımlandı ve pek çok yerde haber3 oldu. Yazılamada, alan araştırmasına dayanan söz konusu rapor teleme alınacak.

Rapor, 16 ilde 18-29 yaş dilimindeki 1209 gencin katılımıyla gerçekleştirilir. Yazılamada, önce kategorize edilen veriler paylaşılacak; söz konusu veriler, 3 numaralı dipnot ile gösterilen haberden ve 2 numaralı dipnotta bağlantısı paylaşılan derneğin resmi internet sitesinde raporun özet metninden alınmıştır. Haber ve rapordan italik ile gösterilen alıntıların ardından söz konusu verilere dayanan yargılar, tezler ileri sürülecek.

a. Yaşam memnuniyeti 
“Yaşam memnuniyetlerine bakıldığında kadınların yüzde 10’u erkeklerin yüzde 14’ü ‘hiç memnun değilim; kadınların ve erkeklerin yüzde 16’sı ‘pek memnun değilim’ yanıtını verdi. Gelecekten umutlu olduğunu belirten kadınların oranı yüzde 68 iken erkeklerin oranı yüzde 65’te kaldı. Gençler arasında gelecekten en fazla umutlu olanlar yüzde 77 ile öğrenciler olurken, yüzde 50’lik oranla en umutsuz kesim iş arayanlar.” 

Gençlerin öğrenci olanları, büyük oranda, henüz aile desteğiyle yaşamlarını idame ettirmekteler. İş arayanlardaki oranın düşüklüğü, “piyasa”nın umutları beslemediği, planları desteklemediği söylenebilir. İkinci nokta, “hiç memnun değilim” ile “pek memnun değilim” seçenekleri ifade edenlerin toplamı %24 ve her 4 gençten biri şimdiden hayata dair havlu atmış durumda. Bu oranı, psikolojik destek ile ilgili veriler (de) desteklemekte. ( Bknz. d. Psikolojik destek) 

ILO raporlar genel işsizlik ile genç işsizliği iki ayrı kategoride değerlendirir; Türkiye’de aktüel anlamda açıklanan işsizlik oranları %12 çevresindedir; oysa genç işsizliği, bunun iki katı oranındadır. İşsizlik, hayata katılmanın temek koşulları arasındadır. 

b. Gelir 
“Gençlerin yüzde 30’unun aylık kişisel geliri 600 TL ve altındayken, gelirleri 601-1500 TL olanların oranı yüzde 33. Yüzde 22’lik bir genç kesimi 1500-2 bin 400 TL arasında gelire sahip. Ortalama bir ayda eline geçen gelir 2 bin 400 TL ve üzerinde olanların oranıysa yüzde 11.” 

Raporun en çarpıcı verilerinin burada olduğu kanaatindeyim. Çünkü Orta ve üst seviyede geliri olan gençlerin oranı yalnızca %11. ‘Mutlu azınlık’ dışındakilerin -ki bu her 10 gençten 9’u- yoksulluk ve açlık sınırında yaşadığı gençlerden oluşan bu resim, korkutucu olmanın çok ötesinde anlamlara sahip. Gelir, seyahat, hayata katılım, ihtiyaçlarını giderebilme, kütüre/l katılım, sosyalleşme, flört vb. kategoriler için temel koşuldur. Gençler, işte bu temel koşuldan yoksundur. Bunun sonucu, hayata uzaktan bakan, bir tür engelleme yaşayan ve bunun sonucunda kendine, nesnelere ve ‘öteki’ne dair şiddet eğilimleri besleyen bir kitle ortaya çıkması kaçınılmazdır. Kültürel ve sosyal hayata katılımın sınırlılığı, ülkede gittikçe yaygınlaşan ‘şiddet kültürü’nün de temel dinamikleri arasındadır. (Bkzn. g. Kültüre/l katılım) 

c. Eğitim 
“Araştırmaya katılanların yüzde 32’si eğitimine devam ediyor. Eğitimine devam edenlerin yüzde 18’i lise, yüzde 17’si 2 yıllık üniversite, yüzde 35’i 4 yıllık üniversite, yüzde 8’i yükseklisans/doktora, yüzde 17,8’i açıköğretim kademesinde. Genel olarak yüzde 74 olan memnuniyet oranı, yüksek lisans/doktora öğrencilerinde yüzde 88’e, dört yıllık üniversite öğrencilerinde yüzde 77’e ve lise öğrencilerinde yüzde 76’ya yükseliyor. En düşük oranlaraysa açık öğretim ve 2 yıllık üniversite öğrencilerinde rastlanıyor.” 

Gençler, eğitime katılmak istiyorlar ama olanak bulamıyorlar. Eğitime katılamayanlar halinden memnun değiller; yani tercihleri değil durumları. Eğitimlerine devam edenler, henüz iş hayatının gerçekleriyle yüzleşmediklerinden, göreli olarak memnunlar. Araştırmaya katılanların %32’si eğitimine devam ediyor ise, eğitimine devam edenlerin%35’i üniversite eğitimi alıyor ise bu durumda toplam içinde üniversite eğitimi alanların oranı %10. Yüksek linsan ve doktora yapanların oranıysa %2.4. Eğitime katılımı yükseltmenin yolları, kamu politikaları yapıcısı ve uygulayıcılarının tasarrufunda ve neredeyse her sorun gibi acil. Eğitime katılımın hem nicelik hem de nitelik anlamda desteklenmesi gençlerin iyi olma halini doğrudan etkilediği gibi ülkenin kalkınmasının (da) temel dinamikleri arasındadır. 

d. Psikolojik destek 
“Erkeklerin yüzde 13’ü, kadınların ise yüzde 15’i psikolojik destek alması gereken zamanlar olduğunu söyledi. Gençlerin yüzde 91’i her gün düzenli olarak kahvaltı ederken, yüzde 93’ü meyve yiyor. Her 4 gençten üçü haftada en az bir kere gazlı içecek tüketirken, yüzde 64’ü fast-food tüketiyor. Her iki gençten biri sigara ve benzeri tütün ürünleri kullanırken, alkollü içecek tükettiklerini söyleyenlerin oranı ise yüzde 12.” 

Psikolojik destek ihtiyacı duyanların oranındaki göreli yükseklik, sosyal-ekonomik sorunların rakamsal verilerin dışında da anlamları olduğunu gösteriyor. Rapordaki en olumlu göster, beslenme kültüründe %91 oranındaki kahvaltı. Demek ki gençler, şairin4 “kahvaltının mutlulukla bir ilişkisi olmalı” sözünden haberdarlar. Yalnızca gençler değil bütün kitlede anti-depresan kategorisindeki ilaç kullanımı dünya ortalamasının oldukça üzerinde. 

e. Siyasi katılım 
Genel ve yerel seçimlerde oy kullanan gençlerin oranı yüzde 78,2 iken gençlerin aktif siyasette yer alma oranı sadece yüzde 3,9. Gönüllü faaliyetlere katılım oranı yüzde 5 seviyesinde. Barışçı gösterilere katılım oranları %12. 

Hayata katılım, insanın hele de hayatının baharındaki gençler için hayati önemdedir. Oysa her şey onların inisiyatif almalarının ötesinde olup biter; bu, bir tür kaderci anlayışın da yerleşmesine neden olur. Yerleştiği ölçüde de uzaklaşır kendi hayatının sorumluluğunu almaktan. Toplumsal bir özne olduğunun imkanı, ancak, toplumsallık taşıyan ortamlarda deneyimlenir. Siyasi katılımın sınırlılığı, “bireysel kurtuluş”u bir havuç olarak geçlerin önüne koyuyor. Gençlerin manevi anlamda sığlıkları, kaba materyalist bir kavrayışla gemilerini yürütmeye çalışmaları, bunun örneği olabilir. Siyasi katılımın sağlıklı şekilde sağlanamadığı bir toplum, toplumsal hayatı olanaklı kılan ilkeleri de üretemez. Bunun zorunlu sonucu ise hukuksuzluk, çatışma, kaos değil karmaşadır. Bir diğer sorunlu sonucu ise insanların kendilerini güvende hissetmemeleridir; ki araştırma, bunu destekliyor. (Bknz. f. Güvende olma / güvende hissetme) 

f. Güvende olma / güvende hissetme 
“Erkeklerin yüzde 70’i kadınların ise yüzde 55’i yaşadıkları yerde kendilerini güvende hissediyorlar. Erkek ve kadınların evlilik durumlarında güven oranı düşüyor. Evli erkeklerin yüzde 63’ü, bekar erkeklerin ise yüzde 71’i güvende hissediyor. Kadınlarda ise evli olanların yüzde 50’si kendini güvende hissederken bekar olanlar da bu oran yüzde 56’lara yükseliyor.” 

Kadınların kendilerini güvende hissetmedikleri bir ülkede “YAŞAM”dan ne kadar söz edilebilir? Evlilik, güven hissini artırmıyor. Bu durum ya da sonuç nasıl yorumlanabilir, üzerine uzun uzun düşünmek gerek lakin şurası açık ki sorunlu bir durum. Güvende olma temel ihtiyaçlardan biri. Güvende olma sağlanamadığı koşulda sürekli teyakkuz halinde yaşanır; bu çerçevenin içinde de yaşam üretilemez. Güvende olmama halinin göreli süreyi aşıp yerleşmesi, insan ruhunda gedikler açılmasına, en kısa anlatımla, ruhsal sağlığın kaybına neden olur. Sıklıkla “Hasta bir toplum olduk!” ifadelerini duyarız; güvende olmamanın ZORUNLU sonucu olsa gerek. 

g. Kültüre/l katılım 
“Gençlerin yüzde 81’i tiyatroya ya da konsere, yüzde 43’ü ise sinemaya gitmiyor. Kitap satın almayanların oranı yüzde 55 olurken, yaklaşık yüzde 66’sı müzik veya film de satın almıyor.” 

Kültüre/l katılım, “okumuş” ve/veya öğrenci kitlesinde bu denli düşük ise “işinde gücünde” insanların durumunu hiç konuşmamak gerek. İnsan, hele de özgürlük alanının göreli olarak yerleşik kültür ve sınav odaklı eğitim nedeniyle üniversite yıllarına bırakılan bir toplumda, yoksulluk nedeniyle katılamadığı kültürel etkinliklerle beslenemez; bunun ZORUNLU sonucu da ruhsal fakirliktir. Genelinde sanat, özelinde müzik, konser, tiyatro, sinema cb. etkinlikler, insan ruhunu rehabilite ettiği kadar zihnini de esnekleştirip yaratıcı ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirir; bunun yanında da sosyalleşir, sevdikleriyle nitelikli zaman geçirir; bunların toplam etkisi yaşam kalitesi, araştırmamanın aradığı kavramla ifade edilirse “iyi olma hali”ni (wellbeing) etkiler. 

h. Ev genci 
“Araştırma çalışmamız, gençlerin çalışma durumuyla yaşamdan memnuniyetleri arasında bir ilişki olduğunu göstermiştir. Öğrencilerin yüzde 74’ü, çalışanların yüzde 72’si, “ne çalışan, ne okuyan, ne de iş arayan” olarak tanımlayabileceğimiz “ev genci” grubunun yüzde 69’u yaşamlarından memnun iken, bu oran iş arayan gençler arasında yüzde 55’tir ve anlamlı derecede düşüktür. İş arama çabası, yaşamdan memnuniyetini etkileyen bir unsur olarak öne çıkmaktadır.”5

Literatüre, ev hanımı, ev kızı kavramlarının ardından “ev genci” kavramı da dahil oldu ev bunların %69’u hayatlarıundan memnun yani bağımlı olmaktan, özgür olmamaktan; zira, ister erkek ister kadın olsunlar, geçimlerini sağlayan ‘büyükleri’nin belirlediği çerçevede yaşamlarını sürdürmeyi “tercih” edecekle. Bu, Seren Yüce’nin 2010’da çektiği Çoğunluk6 filmini hatırlatıyor. Artık birey yoktur, kitle vardır ya da herkes. Herkes, bir bakıma Heidegger’in “Das Man”ıdır. “Hiçbir şey üretmeden hayatından memnun olmak” olgusu oldukça “domestic” görünüyor ve araştırmanın can alıcı somut çıktılarından biri olarak görünmekte. Ev gençlerinin büyük kısmını hanımları oluşturmakta. Hanımların çalışma hayatına katılımının henüz desteklenmediği de söylenebilir buradaki veriden. 

i. Rahat yaşam 
İş arayanından ev gencine kadar gençlerin “rahat bir yaşam” için gereksindiği gelir +/- 3.00 TL bandında. Talep edilen ya da yoksunluğu duyulan gelir yoksulluk sınırı. Bu durumu “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” deyimi anlatır en somut şekilde. 

j. Alkol & Sigara 
Sigara içenlerin oranı %48.9, akol içenlerinkiyse %12.7.7 Türkiye’de kişi başına alkol tüketimi AB ortalamasının ⅛’i oranındadır ve OECD ülkeleri arasında da en az içki tüketen ülke.8 Bu anlamda gençlerin ülkenin genel durumunu yansıttığı söylenebilir. 

k. Evdeki iş yükleri 
Gençlerin evdeki iş yüklerinin küçük kardeşe bakmaktan alışverişe, temizlikten bulaşığa, hanımların ezici bir farklılığı var. Oransal karşılığı %80’lerin üzerindeki bir hanım kitlesi ev işlerinden sorumluyken erkeklerde bu oran %20 bandında.9 Rapordaki veriden yola çıkılarak evin, cinsiyetçi kültürün yeniden üretildiği muhafazakar kimliğini koruduğu söylenebilir. 

Öneri 
Şapkalarımızı çıkarmak zamanı çoktan geldi ve geçiyor. Çocuk yoksulluğu dramatik biçimde yükseliyor. Uygulanan ekonomi-politika, yoksulluğu derinleştirip gelirin adilane bölüşümünü güçleştiriyor. Rakamlar, soyut birer veri olmanın ötesinde sokağa rengini veriyor. Sihirli bir parmak dokunuşu ile her şey şüphesiz değişmeyecek; uzun vadeli kamu politikalarıyla, mevcut resme minik dokunuşlar yapılabilir. Gücümüz ne kadarına yeterse. Hayata dokunan, harcadığından fazlasını alır, çünkü hayat besler. Hayatı beslemek için minik bir öneri. Türkiye’nin bütçesi böylesi minik dokunuşları kaldırabilecek güçtedir artık. Öneri, İtalya’nın 2016’da aldığı bir kararına10 dayanmaktadır. 

İtalya, öğrencilere kütür harcamaları (kitap alması, tiyatro, konser, müze ve ören yerlerini gezebilmeleri) için 18 yaşını dolduran 1998 doğumlu 575 bin gence 500 Euro kültür bonusu verme kararı aldı. 

Kararı Parlamento Başkan Yardımcısı Tommaso Nannicini, “Bu uygulama gençlere belli bir yaşa geldiklerinde onlara kucak açan bir topluma ait olduklarını hatırlatacak. Ayrıca kültürel birikimin kendilerini zenginleştirmeleri ve toplumumuzun yapısının güçlendirilmesi açısından ne kadar önemli olduğunu onlara hatırlatacak.” diyerek değerlendirir. 

Türkiye’de zorunlu eğitim 12 yıl ve liseyi bitiren her öğrenci 18 yaşını tamamlamış oluyor; her yıl yaklaşık bir milyon genç liseyi bitiriyor. Söz konusu kitleye 250 Euro / 1.000 TL. kültür harcamaları için destek verilebilir. Bu ya da benzeri Türkiye’de ivedilikle hayata geçirilebilir. Partizanca bir tasarrufla olmaması koşuluyla elbette. Bu, tıpkı temel eğitim sürecinde kritik evredeki çocukların süt ve yumurta takviyesi gibi elzem bir destektir. Bununla gittikçe çoraklaşan kültür dünyası da göreli olarak can suyu ile silkinip kendine gelecektir. 

Sonsöz 
Son söz niyetine, sözü teoriye boğmadan, “İyi değiliz!” diyebiliriz. Pek çok nedeni var kuşkusuz. Halimizi, bütün çıplaklığıyla ortaya sermek, bilim insanlarının ana sorumluluğu olsa gerek; aksi durumda olgulara dayalı veriler, bilgiler yerine ideolojik ve/veya fantezi temelli ezberlerle düşünürüz. Öncüller yanlış ve/veya eksik ise ulaşılan sonuç da zorunlu olarak yanlış oluyor; yanlış sonuç ile tanı konduğunda da tedavi, iyileştirmiyor; bilakis sorunu derinleştiriyor. Adorno’nun bağlamsal anlamda anılmaya değer sözüyle bitirelim: “Sahte ya da yanlış yaşam içinde doğru yaşam yoktur.” 

V. Metin Bayrak 
19 Mayıs 2017, Teşvikiye, İstanbul 

Dipnotlar
1 iyi olma (well-being): Erişim: 18 Mayıs 2017: http://habitatdernegi.org/tr/dl/Habitat-GenclikRaporuOzet.pdf 3. sayfa: İyi olma hali (well-being), kişilerin yaşam kalitesini ve memnuniyetini ön plana alan ve belirlenmeye çalışılan temel göstergeler çerçevesinde yapabilirliklerini arttırmayı hedefleyen bir yaklaşımdır. İyi olma hali yaklaşımı sağlık, maddi durum, eğitim, ev ve çevre koşulları, risk ve güvenlik, katılım ve ilişkiler gibi farklı alanlarda bireylerin “iyi” olmasını hedefleyerek, kişilerin refahına ve gelişmesine bütünsel olarak yaklaşır. Bu farklı alanlar altında takip edilmesi ve geliştirilmesi gereken göstergelerin belirlenmesi yardımıyla kişilerin yapabilirliklerini arttırmayı hedefler.Yaşam koşullarını belirleyen unsurları hem nesnel hem de öznel göstergeler eşliğinde bütünsel ve çok boyutlu bir yaklaşımla anlamayı hedefler. 
3 Erişim: 18 Mayıs 2017: http://www.hurriyet.com.tr/gencler-gelecekten-umutsuz-40460397 
4 Cemal Süreya 
10 Erişim: 19 Mayıs 2017: http://avrupaforum.org/italyada-genclere-500-euro-kultur-sanat-destegi/