15 Eylül 2014 Pazartesi

okul üzerine

okul? modernizmle birlikte hayata dahil olan bir olgu. öncesi? eğitim her dönem var ama örgütlenmiş, yapılanmış, sistematik hale gelmiş şekli, bir ölçüde hristiyan tarikatlarına ait manastırlarda görülse de günümüzdeki şekline 19. y.y.da kavuşur. Mayasında kışla ve militarizm vardır. Hapishaneyle kışlanın birleştirilmesiyle ortaya daha ‘modern’leri çıkar.

öğrenci? günümüz köleleri çocukların temerküz kampları sakini... bir tür tüketim askeri adayı... kapitalizm tarafından zerk edilen gerçekleştirilmemiş hayallerin zoraki kahramanı... zalimin zulüm nesnesi...

bugün? tam anlamıyla sirke dönen okullar, yeni nesil tarafından her geçen gün daha fazla ti’ye alınarak işlevsizleştirilmekte. kapitalizm tarafından zorlama statü etiketlerine sahip olsa da hayatın seli karşısında ihmal edilebilir sayı ve güçtedirler.

hayat? “hayat, kurama değil; kuram, hayata göre modelledir.” hakikati, önce modernizm, ardından onun rafine hale getirdiği pozitivizmde tersine döndürülür. bütün ulus-devlet inşa pratikleri tersine işletilen ilkenin arızalarıyla doludur. bunun maliyetini hesaplayamayacağız; belki, kalırsa, sonraki kuşaklar. tek akılla dizayn edilen her şey dökülmekte, kendisiyle birlikte hayatı da tüketmekte.

ölüm? günümüzde yaklaşık beş bin dil konuşuluyor ve bunun %90’ı tehdit altında. 100 yıl sonra yaşayan dil sayısı 500’ü geçmeyecek ki bunun da pek azı yaşamını sürdürebilecek... tek akıl, işlemeye devam ediyor… okullar, küreselleşmenin, kar-zarar perspektifli sosyal politikaların en önemli aracı işlevini üstlenmekte. her dille pek çok duygu, varlık, düşünce… de ölerek… ve hayat, her geçen gün daha da çoraklaşmakta…

okul? devletin kendini yaşatmak adına zorla ayakta tuttuğu kurumlardan... devletin zayıflatılmasıyla okullar da zayıflayıp kapladığı alandan dışarı itilecektir yavaş yavaş, bu süreç bir bakıma başladı ve hızla sürüyor... her şeyi sertifikalara bağlayan devlet -yerleşik iktidar yapılanması da diyebiliriz biz ona-, kendini "izin merci" statüsünde tutarak yaşatmaya çalışıyor... özgür bir toplum, devletin eğitimden elini çekmesiyle olanaklı olacaktır... iktidar yapılanmalarının, ürettikleri paradigmaları zerk etmek amacıyla kullandıkları eğitim kurumları, çoktandır "nasıl iyi müşteri olunur?"un simülasyonunu icra etmekte...

bilinç? okulla, nesnel akılla, modernizmle, kapitalist üretim ilişikileriyle… zehirlenen bilinç, kendinde değildir. ancak, sezgileriyle hareket edebilir; bu olanağı her daim vardır. kendini zehirleyen paradigmanın esiri olup “gönüllü kölelik” sürdürmek kaderi değildir. öğrenci olmayı reddetmek, müşteri olmayı reddetmekle eşanlamlıdır. tüketerek varolabilen kapitalist bilinç, onun kendisini yeniden üretmesine mani olarak kırılabilir; bunun için öğrenci olmayı reddetmeye, okulu, bir eğitim kurumu olarak vicdanen reddetmeyedir çağrım… çağrıcı, dışarıdan bir “özne” statüsünde değildir; bizzat içeriden yani ‘ders veren’ statüsündedir… bir ‘eğitimci’ olarak üstlendiğim görev, çatının parçalanmasıdır… okulların dağıtılması için çalışan ajandası açık bir ‘ajan’ım. kendimi ihbar ediyorum…

“ayşe! ali! hadi, okula gitme(yin)!…oyuna devam...” :-)

V. Metin Bayrak
15 Eylül 2014, Kağıthane, İstanbul