30 Ağustos 2014 Cumartesi

barışın 'zafer'e kurbanı üzerine

bugünün anlam ve önemine dair geleninde medyada özelinde sosyal medyada yazılan, çizilen, paylaşılanları iktidar, statüko, devrim, simge, maneviyat, savaş, kan, ölüm, barış, vicdani ret kavramları açısından ertesi günün -dünya barış günü olmasını göz önünde bulundurarak- perspektifiyle kritik etmeye çalışacağım.  

bugün zafer kutlamaları yapıp savaşa, savaştaki kahramanlıklara övgüde bulunup öbür gün barış mesajları vermek, en makul tabirle benim için tuhaf, bu tuhaflığın üzerine düşünmek istedim ve bu yazıyı klavyeye almak ihtiyacı duydum. çünkü biliyorum ki bugün zafer bayramını kutlayıp örtük biçimde savaşı, kanı, ölümü kutsayanlar, yarın barış mesajı verecekler. 

ucu nereye dokunursa dokunsun her 'zafer'in "pirus zaferi" olduğu konusunda anlaşalım; çünkü zafer, savaşa içkindir. zaferi yad etmek, de facto savaşı yad etmektir. 

iktidar tarafından üretilip parlatılan takvim günleri ideolojik bir enstrümana dönüştürülerek statüko oluşumuna tuğla taşınır; diğer yandan kale ne denli yükseltilirse o denli dışarıdan gelebilecek tehditlere ve içeride yaşatılanlara eş zamanlı göz dağı verilmiş olur. statüko, pekiş(tiril)ir, düzenin fıtratına dönüşüverir. her iktidar, öncelikle simgelere dokunur; mazininkileri yıkar, yenilerini inşa eder. iktidar, kendi maneviyatını simgeler üzerinden görünür kılar. belli bir düzeni ya da mevcut statükoyu yıkmak demek bir anlamda yerleşik simgeleri parçalamak demektir. iktidarların devrimciliklerini sınayan ölçü biraz da simgeleri yıkma biçimi ve hızı olduğu kadar yenilerini nasıl ve ne kadar zamanda inşa ettiğiyle de ilişkilidir. 

düşünce, özü gereği, sınırı olmayan bir insan başarısıdır. iktidar, arkasına belli bir düşünceyi alır, mevcudu onunda dönüştürür, alternatif üretir, muhalefette olan düşünce iktidara dönüşürken statükolaşır ve eş zamanlı yozlaşır. tarih, bu tezi doğrulayacak 'devrim'lerle doludur. 

30 ağustos'u sahiplenip neredeyse dünya görüşüne siper edenlerin, hemen bir gün sonra dünya barış gününde sosyal medyadaki hesaplarının rengini "barış" yapmaları, şizofreni değilse nedir? peki buradaki saik nedir? barış istiyorsak ve bunun kalıcı olmasıysa dileğimiz, iktidar -kimin iktidarı olursa olsun- tarafından üretilen retorikleri, simgeleri ifşa edip kamusal hayattan ve hafızadan temizlemek yönünde eylemlilikler geliştirmeli insan. 

dilerim bir gün 30 ağustos'ta yunanistan ve türkiye insanları afyon'da; tarihte savaşan 'halklar' ya da taraflar da, savaş meydanlarında bir araya gelirler ve birlikte şölen yaparlar, sarılıp dans ederler, yanlarında getirdikleri içkileri birbirlerine ikram ederler ve oracıkta sarhoş olurlar. yine dilerim ki, birinin kaybına sevinmenin, daha fazla ve 'başarılı' şekilde öldürdüğümüz için gururlanmanın ruhumuzu zehirlediğini fark eder; statükoya dönüşen iktidar retoriklerinin kirlettiği dilimizden, maneviyatımızdan azadeleşiriz. 

zafer, kanın, ölümün taçlandırılmasıdır bir bakıma. barış taleplerinin naif bulunması, savaşa içkin olan zaferin ve statükonun onaylanmasıdır. statükoyu bir daha palazlanmayacak şekilde hayatın dışına itmek, onun, üzerinde varlık kazandığı simgeleri(ni) anmamaktır. o nedenle ben de "zafer bayramı"nı anmayı, vicdanen reddediyorum. bununla zaferi, kanı, savaşı, ölümü... kutlamayı da vicdanen reddediyorum... 

dileğime, hayalime ortak olmayadır çağrım yani barışa, hayata, gülmeye, aşka...

V. Metin Bayrak
30 Ağustos 2014, Kağıthane, İstanbul 

10 Ağustos 2014 Pazar

Cumhurbaskanligi Secimi Uzerine

Once genelinde seçim olgusu ardından özelinde Turkiye'de10 ağustos'ta "ilk" defa yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine kimi çözümlemelerin ardından kısa ve orta vadeli bir siyasi projeksiyonla çeşitli hipotetik tezler ileri sürmeye çalışacağım. 

Secim, demokrasinin, siyaset kurumunun sıklıkla kullandığı, rejimlerin türünün ayırt edici özelliği olarak görülen bir enstrüman diye tanımlanabilir.  Peki tek başına seçim ya da seçimler, "second best" denen demokrasinin işlemesini için yeterli midir? Temsili demokrasi, doğrudan demokrasi gibi demokrasi pratikleri yaşanmakta. Yerlesik iktidar yapılanmaları, kök saldıkça hukuku eğip bükerek uzun yıllara ihtiyaç duyan hukuksal kurumlaşmayı sekteye uğratarak güçlenmesine mani olmakta. 

Secim, demokrasinin maymuncuğu gibi göründüğüne, temel ölçüt olarak kullanıldığına sıklıkla tanık oluruz. Totaliter diye adlandirilan pek cok ülkede devlet başkanlarının seçimlerle koltuklarında oturduklarına tanık oluruz. Neredeyse oyların tamamını alan 'çağcıl kral'lar, gelen eleştirileri seçimle geldiklerini iddia ederek bertaraf etmeye çalışırlar. Oysa genel kanaat, demokrasi ve siyaset bilimi literatürü aksini söyleyen örneklerle doludur. Akademik yaklaşımlar ya da bilgiler bir yana konu ülkelerdeki 'demokrasi' pratikleri, yönetim ve hukuk tasarrufları ne yaşandığını anlamak için yeterlidir çoğu zaman. 

Secimler soz konusu olduğunda demokrasinin görece kurumlaşmadığı türkiye gibi ülkelerde yerleşik iktidar ve şürekasınca maniple edilen dolaşımda terminoloji ve bununla beslenen 1984vari retorikler, "çoğunlukçuluk"u "çoğulculuk"un yerine ikame ederler. Erdogan tarafından sıklıkla anılan ve karşı karşıya kaldığı her türden eleştiriyi göğüslemek için kullanılan "milli irade" kavramı, güncel olması bakımından tipiktir. 

Secimler, demokrasi icin "gerekli kosul"dur, "yeterli kosul" degildir. Cunku, temelminsan haklari ve ozgurlukleri secim ya da referandum konusu degildir. Soyle ki, kadinlarin egitim hakki, referandum konusu yapilsa ve %51 secmen, "hayir" dese, bu, demokrasi mi olacaktir? Bu konuyla ilgili en guzel ornek, Isvicre'de burkayla ilgili yapilan referandumdur, federal mahkame oylamaya izin vermistir, oysa ABD federal mahkemesi, benzer bir talep geldiginde reddettmis, insan hak ve hurriyetlerinin oylamaya tabi tutulamayacigini ifade etmistir.

Konuyla ilgi girisin ardindan Turkiye'de bugun yapilan CB secimlerindekintaraflara dair birkac kelam ederek bu kisa yaziyi birkac tezle bitirmeye calisalim.

Erdogan
Erdogan, kemik secmeninin gozunde artik toteme donusmustur, o, artik bir tur atadir. Kabilenin dogrugu metafizik/fizik yari-tanridir. Olcusu, sinirlandirilamazlik; ayirt edici ozelligi yanilmazliktir. Yanilmak, yeterli gucte olmamak, totem olmakla celisir. Kitlenin tapinircasina bir tur papalik atfettigi Erdogan, yanilmazlik mevkiine getirilmistir. Turkcede bu durumu en guzel anlatan deyim, "Seyh ucmaz, muridi ucurur." 

Erdogan, alacagi kesin secimlere agresifce saldirmis, zihnindeki devlet tipini hayata gecirmek icin %60'lara ihtiyac duymaktadir. Gittikce artan guc zehirlenmesi, mevcutla yetinmesine mani olmakta. Hep daha fazlasini istemekte; bu da iki temel nedene dayandirilabilir:
a. 12 yildir surekli secim kazanan ve iktidarini pekistiren siyasi kisilik, bir tur uyusturu bagimlisi haline gelmistir. Her basari, iktidar, secim kazanma, beyin kimyasini etkiler, bunun sureklilik kazanmasiysa sozu edilen uyusturucu bagimliligini yaratir. Doz asimi gerceklesmis, cin siseden cikmistir, iktidar yoksunlugu, kriz demektir ve Erdogan krize girmek istemez butun bagimlilar gibi.

b. Hakkindaki yolsuzluk ve diger iddialari bastirmak, ortmek, muhaliflerin sesini iyice kesmek icin mevcut gucunden daha fazlasina ihtiyac duymaktadir.

Bu iki nedenden dolayi alani daralan Erdogan, Nefret soylemleri arasinda 'birinci' siraya gecen "... daha cirkini Ermeni dediler." ile siyasi anlamda bir tur "meczup" oldugunu ilan etmistir. Iktidar, en cok ona sahip olani esir alir, Erdogan da iktidar tarafindan uzun sure esir alinmis, iktidar tarafindan gordugu bu uzun sureli 'iskence' sonucu rasyonalitesini kaybetmis ve bir meczuba donusmustur.

Ekmeleddin cephesi
Cati adayi diye lanse edilen Ihsanoglu, 'muhalefet' tarafindan Erdogan'in galibiyetini itibarsizlastirma girisimidir. Turkiye ve dunya politikasinda CHP ve MHP'nin, yanina garnitur olarak konan diger 'tabela' partilerinin retorikleri ve temsillerinin hehangi bir karsiligi artik yoktur ya da etkisi yok hukmundedir. Aday gosterenn'lider'lerin kendi yok hukmundeki koltuklarini korumalarina hizmet edebilir sadece.

Dermistas
Demirtas, arkasindaki guclu Kurt Hareketi'ne HDP acilimiyla birlikte Turkiye partisi vizyonu ekleyerek muthis bir dalga yaratmis durumda. Devsirme cati adayi komedisi ve guc zehirlenmesinden musdarip Erdogan arasindan "soyleyecek sozu olan" biri olarak one cikmasi beklenen bir sonuctu ama Turkiye'de pek cok kesim tarafindan sempatiyle karsilanmasi ya da bu olcude taraftar bulmasi, sanirim, beklenmiyordu. Kurt hareketi, CHP'nin yillardir "isgal" ettgi alandan saga kaymasiyla bosalan sosyal demokrat ve alevi secmenleri temsil etmek icin Turkiye Partisini vizyon olarak hayata gecirdi. Tuttu da. Bugunku secimlerde %10 barajini asan bir Demirtas, 2015 genel secimeleri neticesinde olusacak meclis aritmetigini ciddi olcude etileyecektir.

Raslamsal tezler
Iktidar, denge uzerine kuruludur. Nasil ki tek ayakli bir yapi ayakta duramaz, iki ayaklisi, salinir ve cok kirilgan olur, uc ayaklisi ya da sacayagi uzerine kurulu olan dengelidir ama herhangi birinin sekteye ugramasi ya da metal yorgunlu yasamasi durumunda tasidigi iktidar salinir ve icindeki diyalektik dengeyle varligini surduren hayat sukunetini, guvenligini ve bunlara bagli olarak da refahini kaybeder. 

Iktidarin 'kazan'in icindeki renkleri temsil etmesinin kosulu, ittifaklardan gecmekte; ittifaklar ne kadar cesitlendirilebilirse denge o kadar mukemmel hale gelecek ve mukavemeti iyilesecektir.

Iktidar, nerede atomize hale geliyorsa onu dagitmak, onceliki sorumluluktur. 

Iktidar zehirdir, sulandirilmadikca yasami zehirler.

V. Metin Bayrak
10 agustos 2014, Bingol