Geleceğin Eğitimi, Geleceğin İnsanı
Üzerine
“Gelecek şimdiye yapılan müdahaledir.” M. Foucault
Özet
“İyi insan” yetiştirmek için hareket eden eğitim kurumu, yapay zekânın da
etkisiyle her geçen gün insana doldurulması oldukça güç hale gelen bir ‘boş
zaman sorunu’ yaratmıştır. Yaratılan eğlenme ihtiyacı, her türden kuruma
sirayet ettiği gibi eğitim de bu olgunun dışında kalamamıştır. ‘Eğlenceli
olmalı’ değer yargısı ile hareket etmek, çağın sözde ruhuna koşulsuzca teslim
olmak ve insanın antropolojik birikimlerine kayıtsız kalmaktır. Gelecek,
şimdiye yapılan müdahale ise, geleceğin eğitimi, insanı akademik bilgi ile
donatmanın yanında onun kendisini bir özne olarak tanımasına ve kurmasına imkân
verecek şekilde kurgulanmalıdır. Bunun dayanacağı felsefeye mevcut
toplumsallıktan yola çıkılarak ulaşılabilir. Dünya yurttaşlığı olgusuna ancak
bu şekilde ulaşılabilir.
Anahtar kelimeler: eğlenceli eğitim, geleceğin okulu, iyi insan,
boş zaman, yapay zekâ, gençlik ve eğitim
Bildiri
İnsan kendini ve çevresini anlamak ihtiyacı duyan bir varlıktır. Çünkü var
olan her şey daha ilk günden bu yana insan için “bilinmesi gereken birer
problemdir.” İnsanın çevresini, içinde yaşadığı toplumu, doğayı, evreni
anlamasının koşulu, kendini ve olanaklarını bilmesinden geçmektedir.
İnsanın, her geçen gün üretimin dışına itilmesi, el becerileri ve düşünme
gücünden daha az istifade edilmesi, atalarımızın aksine açlık, hastalık, vb.
sorunlar yerine ‘küçük burjuva sorunu’ gibi görünen “boş zaman” olgusunu
yaşamamıza neden olmaktadır. Görünen o ki, yapay zekâ ile bu sorun şu anda
yaşadığımızdan daha da derinleşecektir. Bu süreçte eğitim ya da okul nerede
duracaktır?
Size, kısaca yapay zekâ ile ilgili ansiklopedik bir bilgi vermek istiyorum.
(Kaynak: Vikipedia. Erişim tarihi 28 Aralık ama şu anda aldığım sayfanın aynı
şekilde durma olasılığı çok düşük. "Yapay zekâ" kavramının geçmişi
modern bilgisayar bilimi kadar
eskidir. Fikir babası, "Makineler düşünebilir mi?" sorunsalını ortaya
atarak Makine Zekâsını tartışmaya açan Alan Mathison Turing'dir. 1943’te II. Dünya Savaşı sırasında Kripto Analizi gereksinimleri ile
üretilen elektromekanik cihazlar
sayesinde bilgisayar bilimi ve yapay zekâ
kavramları doğmuştur.
Modern bilgisayarın atası olan bu
makineler ve programlama mantıkları aslında insan zekâsından ilham almışlardı.
Ancak sonraları, modern bilgisayarlarımız daha çok uzman sistemler
diyebileceğimiz programlar ile gündelik hayatımızın sorunlarını çözmeye yönelik
kullanım alanlarında daha çok yaygınlaştılar. 1970'li yıllarda büyük bilgisayar üreticileri olan Microsoft, Apple, Xerox, IBM gibi şirketler kişisel bilgisayar (PC Personal
Computer) modeli ile bilgisayarı popüler hale getirdiler ve
yaygınlaştırdılar. Yapay zekâ çalışmaları ise daha dar bir araştırma çevresi
tarafından geliştirilmeye devam etti.
Gelecekte yapay zekâ araştırmalarındaki tüm alanların birleşeceğini
öngörmek zor değildir. Sibernetik bir yaklaşımla modellenmiş
bir Yapay Beyin, Sembolik bir yaklaşımla insan
aklına benzetilmiş bilişsel süreçler ve Yapay Bilinç sistemi, insan aklı kadar
esnek ve duyguları olan bir İrade ( Karar alma yetisi ), Uzman sistemler kadar yetkin bir bilgi
birikimi ve rasyonel yaklaşım ortaya çıkacaktır. Bunların dengeli bir
karışımı sayesinde Yapay Zekâ, gelecekte insan zekâsına bir
alternatif oluşturabilir.[1]
Şimdi bundan yola çıkılarak şu söylenebilir: Geleceğin eğitimi, artık pek
çok şeyin yapay zekâ ile kotarıldığı bir ortamda insanın akademik anlamda
profesyonel olmasına odaklanmaktan ziyade bir kişi olarak insanın kendini inşa
sürecinde etkin bir rol oynamalı; değilse, basit bir maliyet – fayda analizi
ile eğitimin ne işe yaradığı bugün olduğundan daha fazla sorgulama konusu
yapılacak ve saygınlığının azalmasıyla bir kurum olarak aşınıp kamusal alanın
dışına itilecek ve yerini başka türden kurumlara bırakacaktır.
Geleceğin eğitimi, insanın bir kişi olarak kendini inşasında “Kendini
Tanı!” prensibiyle hareket etmeli ve onu özel bir alan olarak kabul edip eğitim
süreçlerinde, özellikle karar almada inisiyatif sahibi olması sağlanmalıdır.
Peki nasıl? İnsan, yerleşik hayata geçtiğinden ama özellikle yazının
icadından bu yana birikimlerini yeni kuşaklara aktarmakta. Burada, eğitimin
Sumerler’de yazının icadıyla başladığını hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum.
Aktarma yöntemleri ve teknikleri zamanla değişse de insan hala aynı varlıktır.
Burada kritik etmek istediğim, ‘yenilik’in kutsallaştırılmasıdır. Farklı ve
yeni olsun! Pek çok kurumda pilot olarak uygulanan yöntem ve teknikler
antropolojinin eleğinden geçmişler midir? Mevcut birikimleri ve özellikle de
geleneği ne denli hesaba katmıştır? İnsan yetiştirmenin telafisi var mıdır? Bu
soruları çoğaltmak olanaklı ama dikkat çekmek istediğim şey, insanlığın ortak
birikimlerinin kapitalizmin kendini yeniden üretme araçlarından biri olan
farklı ve yeni ürün geliştirme ilkesinin eğitim kurumlarına sirayet edip
eğitimi de esir almış olduğunu görmemdir. Burada şu anda ilköğretimin ardından
ortaöğretim kurumlarında da uygulamaya konan “yapılandırmacı kuramın” bir
yıllık pilot uygulamanın ardından bütün kurumlara uygulanması için alınan
kararı da hatırlatmak isterim.
Doktor, mühendis yetiştirmek istedik, yeterince yetiştirdik de. Hepimiz,
önce insanız ardından marangoz, tornacı, felsefeci, doktor ya da mühendisiz.
Amacımız insan yetiştirmek ise bunun akademik bilgilerle olmadığı özellikle son
100 yıllık deneyimimizle görmüş durumdayız. Bunun en somut göstergesi, iki yıl
önce Ankara’da Eğitim-Bir Sen’in düzenlediği Küreselleşme Sürecinde Eğitim
Sorunlarının Felsefi Boyutu başlıklı Uluslararası Eğitim Felsefesi Kongresi’nde
bildiri sunan pek çok akademisyenin Türk Eğitim Sisteminin hala belli bir
felsefeye dayanmadığını ileri sürmeleri ve bu minvalde eğitim sistemimize
felsefi bir temel arayışının sürmesidir.
Eğitim olgusu üzerine düşünen günümüz aydınları, “iyi insan” yetiştirmenin
akademik donanımdan geçmediğinin artık farkındadırlar. Yapay zekâ olgusunun son
yirmi yıldır artan etkisi, akademik donanımın kıymetini tali kılmakta. Bugün,
akademik bilgi yerine daha çok eğlence, kişiler arası ilişkilerde başarı, vb.
önemsenmekte.
İyi insan yetiştirilebilir. Nasıl mı? İnsanı, tarihsel birikimlerinden ve
özellikle antropolojiden soyutlamadan ele alarak. İnsan, tarihin her döneminde
insandı ve hayata dair kaygıları özü itibariyle ortaktı. Eğitim, yerleşik
hayatta geçtiğimizden bu yana kurumsal anlamda verilmekte. İnsanı, soran,
sorgulayan, sürece dâhil eden, kendini değerli görmesini sağlayan, hiyerarşiden
uzak bir ortamda, kendini ifade etmesine olanak veren bir yöntem ile
kazanabiliriz. Bunun için Sokratik Yöntem[2] kullanılabilir. İçerik olarak da
duygu, değer ve düşünme kavramlarının derinlemesine irdelenmesi ve bunlar
üzerinden insanın bir kişi olarak kendini daha fazla tanımasına katkıda
bulunulabilir. Burada son yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın çok olumlu
bulduğum bir girişimini anmak istiyorum: İlköğretim 6., 7. ve 8. sınıflarda
seçmeli olarak Düşünme Eğitimi dersi verilmektedir. Bu ve benzeri çalışmalar
desteklenmeli ve nasıl ilköğretimin ilk yıllarından son yılına kadar birtakım
dersler veriliyorsa felsefe ya da düşünme eğitimi de verilmelidir. Bu anlamda
düşünme eğitimi ve felsefe dersi belli bir çerçevede ele alınabilir ve
ilköğretimin ikinci kademesinden başlatılıp lise son sınıfa değin 7 yıl
okutulabilir. Bu alanda yapılacak bir çalışmayla dünyaya da örnek olunabilir.
İnsan, yalnızca düşünen bir varlık değil elbette. Seven, üzülen, aşık olan,
pişmanlıklar yaşayan… Peki, okulda verdiğimiz akademik eğitim, insanı bu
anlamda hayata hazırlayabilmekte midir? Ergenlik dönemindeki bunalımlarına
nasıl çözüm olmaktayız. Okulun, çocukların hayatlarındaki yerine bakmak için
çok uzağa gitmeden çevremizdeki ergenlerin odalarına şöyle bir göz atmamız yeterlidir.
Biz, yani okul ve türevi olan simgeler neredeyiz? Bize yer veriyorlar mı?
Bizden mi beslenmekteler? Geleceğin okulu, insan ile daha fazla bütünleşmeli.
İnsanı yalnızca mesleki anlamda hayata hazırlamalı. Mesela ilişkilerini nasıl
yöneteceği konusunda, kendini nasıl ifade edeceği konusunda ne derece etkili?
Sosyolojide bütün toplumların aile, ekonomi, din, siyaset, eğitim ve sanat
olmak üzere beş kurumdan oluştuğu ileri sürülür; hatta kimi sosyologlar sanatı
bir kurum olarak kabul etmezler. Şimdi, buna eğlencenin de eklenmesi
gerekmektedir. Çünkü özel ya da kamusal alanda neredeyse bütün kurumlardan daha
etkili ve mesai alan bir olgudur eğlence. Eğlence, kapitalizmin Adorno’nun
tabiriyle Kültür Endüstrisi tarafından insanı çalışma mekânı ve anında değil
“boş vakit”te yakaladığını ve bireyi yeniden üretip biçimlendirdiğini iddia
eder. Tam da bu bağlamda eğitimin ‘artık eğlenceli olması gerektiği’
talebi sanırım anlaşılır hale gelmekte. Eğlenceye kayıtsız kalmak olanaksız ama
eğitimi eğlencenin içinde eritmeye doğru giden politikaların da farkında
olunması gerektiği kanaatindeyim. Eğitim, kayıtsız kalınamayacak kurum. Nerede
toplumsallık varsa orada eğitim vardır. Bizler, öncelikle çağımızı anlamak ve
ardından var olan olgulara dair tutumlar geliştirmekle sorumluyuz. M. Foucault,
“geleceğin şimdiye yapılan müdahale” olduğunu söyler; o halde biz, şimdiye
nasıl müdahale edeceğiz? Bunun aynı zamanda geleceğimizin nasıl olacağını
belirlediğini bilmem söylemeye gerek var mı?
Sonuç: İnsan, duygularıyla kendini, değerlerle sosyal çevreyi, düşünmeyle
yaşamı ve evreni anlar. Kendini, çevresini ve evreni sorgulayan bir kişi hayata
karşı bir tutum geliştirip kendini konumlandırabilir ve önce uluslararası
rekabet gücü olan bir dünya yurttaşı ardından da ülkesinin bir ferdi olabilir.
V. Metin Bayrak
Bahçeşehir, İstanbul, 2010
İyi insan nedir? Neye göre iyilik kötülük? Mutlak "iyi" var mı? "İyi insan" mı "iyi vatandaş" mı?
YanıtlaSilHer "birşey" hayatın kendisinin söylediği "birşey" olduğunu iddia ederken, başka "birşey"leri yadsırken hangi "birşey" e göre iyi!
"İyi insan" yerine "iyi vatandaş" daha uygun bir ifade olurdu sanırım. Bu durumda da elbette "iyi vatandaş" mı olmalı! Çünkü vatan nedir? Eğitim, "iyi vatandaş" için biçilmiş kaftan olabilir ama her "birşey" kendisinden başka "birşey"leri yok sayıp yadsırken eğitim neye hizmet eder!.. Akla gelen ilk soru "iktidar".. "İyi" kavramı doğrudan "iktidar" ile ilişkili.. "iyi olmak" iktidarla uyum içinde olmak... Bu da başka "birşey"leri dışlayan "birşey".. Dolayısıyla "eğitim" gerekli mi?
"Eğitim" iyi vatandaş üretme yöntemi.. İnsanların hepsi aynı mı? Aynı eğitimle aynı sonuç nasıl beklenir".. "Eğitim iyi vatandaş üretmek" ise, vatan iyi mi?
"gelişme" olumlu bir şey midir?.. "Kanserin gelişim süreci" dendiğinde gelişimden sözedildiği için mutlu mu olmalıyız!.. ya da mutsuz mu olmalıyız!.. Ölmek isteyen için olumlu bir durumdur kanserin gelişimi ama yaşamak isteyen için olumsuz. Kim ve neye göre karar vereceğiz!..
Çağın realitesi bu deyip realiteye uyum göstermek mutluluk getirir mi!..
"Eğlenceli eğitim" nedir? Eğitim, kendi dışındaki "birşey"leri dışlayan "birşeye" uyum sağlayan bireyler yetiştirme yöntemi ise, ki bu durumda köle yetiştirmek anlamına geliyor ki, eğlenceli eğitim, köleliği kahkahayla karşılamak mı!.. Sisyphos öyküsü gibi, "saçma" lığı güleryüzle kabullenmeyi öğrenmek mi, eğlenceli eğitim!
Anaksagorasca bitirmeli. "bir bütün tüm parçaları, o bütünden pay alır ve o parçanın iyiliği ya da kötülüğü (doğruluğu ya da yanlışlığı), o parçanın bütüne ne kadar uyumlu olduğuyla ilintili."..
Ya bütün iyi mi!.. İyiyse kime göre, değilse kime göre!...
O zaman sofistler gibi mi bakmalı.. "insan kadar fikir vardır aslolan fikrin iktidarıdır" mı demeli.. İktidarın olduğu yerde, dayatmanın olduğu yerde, neyin eğitimi, neyin iyiliği!..
O zaman "iyi olabilme becerisi" iktidara uyum sağlayabilme yetisi, eğitim ise, bu yetiyi geliştirme yöntemi" mi!..