26 Mart 2012 Pazartesi

Geleceğin Eğitimi, Geleceğin İnsanı Üzerine



Geleceğin Eğitimi, Geleceğin İnsanı Üzerine

“Gelecek şimdiye yapılan müdahaledir.” M. Foucault

Özet
“İyi insan” yetiştirmek için hareket eden eğitim kurumu, yapay zekânın da etkisiyle her geçen gün insana doldurulması oldukça güç hale gelen bir ‘boş zaman sorunu’ yaratmıştır. Yaratılan eğlenme ihtiyacı, her türden kuruma sirayet ettiği gibi eğitim de bu olgunun dışında kalamamıştır. ‘Eğlenceli olmalı’ değer yargısı ile hareket etmek, çağın sözde ruhuna koşulsuzca teslim olmak ve insanın antropolojik birikimlerine kayıtsız kalmaktır. Gelecek, şimdiye yapılan müdahale ise, geleceğin eğitimi, insanı akademik bilgi ile donatmanın yanında onun kendisini bir özne olarak tanımasına ve kurmasına imkân verecek şekilde kurgulanmalıdır. Bunun dayanacağı felsefeye mevcut toplumsallıktan yola çıkılarak ulaşılabilir. Dünya yurttaşlığı olgusuna ancak bu şekilde ulaşılabilir.

Anahtar kelimeler: eğlenceli eğitim, geleceğin okulu, iyi insan, boş zaman, yapay zekâ, gençlik ve eğitim

Bildiri
İnsan kendini ve çevresini anlamak ihtiyacı duyan bir varlıktır. Çünkü var olan her şey daha ilk günden bu yana insan için “bilinmesi gereken birer problemdir.”  İnsanın çevresini, içinde yaşadığı toplumu, doğayı, evreni anlamasının koşulu, kendini ve olanaklarını bilmesinden geçmektedir.

İnsanın, her geçen gün üretimin dışına itilmesi, el becerileri ve düşünme gücünden daha az istifade edilmesi, atalarımızın aksine açlık, hastalık, vb. sorunlar yerine ‘küçük burjuva sorunu’ gibi görünen “boş zaman” olgusunu yaşamamıza neden olmaktadır. Görünen o ki, yapay zekâ ile bu sorun şu anda yaşadığımızdan daha da derinleşecektir. Bu süreçte eğitim ya da okul nerede duracaktır?

Size, kısaca yapay zekâ ile ilgili ansiklopedik bir bilgi vermek istiyorum. (Kaynak: Vikipedia. Erişim tarihi 28 Aralık ama şu anda aldığım sayfanın aynı şekilde durma olasılığı çok düşük. "Yapay zekâ" kavramının geçmişi modern bilgisayar bilimi kadar eskidir. Fikir babası, "Makineler düşünebilir mi?" sorunsalını ortaya atarak Makine Zekâsını tartışmaya açan Alan Mathison Turing'dir. 1943’te II. Dünya Savaşı sırasında Kripto Analizi gereksinimleri ile üretilen elektromekanik cihazlar sayesinde bilgisayar bilimi ve yapay zekâ kavramları doğmuştur.

Modern bilgisayarın atası olan bu makineler ve programlama mantıkları aslında insan zekâsından ilham almışlardı. Ancak sonraları, modern bilgisayarlarımız daha çok uzman sistemler diyebileceğimiz programlar ile gündelik hayatımızın sorunlarını çözmeye yönelik kullanım alanlarında daha çok yaygınlaştılar. 1970'li yıllarda büyük bilgisayar üreticileri olan MicrosoftAppleXeroxIBM gibi şirketler kişisel bilgisayar (PC Personal Computer) modeli ile bilgisayarı popüler hale getirdiler ve yaygınlaştırdılar. Yapay zekâ çalışmaları ise daha dar bir araştırma çevresi tarafından geliştirilmeye devam etti.

Gelecekte yapay zekâ araştırmalarındaki tüm alanların birleşeceğini öngörmek zor değildirSibernetik bir yaklaşımla modellenmiş bir Yapay BeyinSembolik bir yaklaşımla insan aklına benzetilmiş bilişsel süreçler ve Yapay Bilinç sistemi, insan aklı kadar esnek ve duyguları olan bir İrade ( Karar alma yetisi ), Uzman sistemler kadar yetkin bir bilgi birikimi ve rasyonel yaklaşım ortaya çıkacaktır. Bunların dengeli bir karışımı sayesinde Yapay Zekâ, gelecekte insan zekâsına bir alternatif oluşturabilir.[1]

Şimdi bundan yola çıkılarak şu söylenebilir: Geleceğin eğitimi, artık pek çok şeyin yapay zekâ ile kotarıldığı bir ortamda insanın akademik anlamda profesyonel olmasına odaklanmaktan ziyade bir kişi olarak insanın kendini inşa sürecinde etkin bir rol oynamalı; değilse, basit bir maliyet – fayda analizi ile eğitimin ne işe yaradığı bugün olduğundan daha fazla sorgulama konusu yapılacak ve saygınlığının azalmasıyla bir kurum olarak aşınıp kamusal alanın dışına itilecek ve yerini başka türden kurumlara bırakacaktır.

Geleceğin eğitimi, insanın bir kişi olarak kendini inşasında “Kendini Tanı!” prensibiyle hareket etmeli ve onu özel bir alan olarak kabul edip eğitim süreçlerinde, özellikle karar almada inisiyatif sahibi olması sağlanmalıdır.

Peki nasıl? İnsan, yerleşik hayata geçtiğinden ama özellikle yazının icadından bu yana birikimlerini yeni kuşaklara aktarmakta. Burada, eğitimin Sumerler’de yazının icadıyla başladığını hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum. Aktarma yöntemleri ve teknikleri zamanla değişse de insan hala aynı varlıktır. Burada kritik etmek istediğim, ‘yenilik’in kutsallaştırılmasıdır. Farklı ve yeni olsun! Pek çok kurumda pilot olarak uygulanan yöntem ve teknikler antropolojinin eleğinden geçmişler midir? Mevcut birikimleri ve özellikle de geleneği ne denli hesaba katmıştır? İnsan yetiştirmenin telafisi var mıdır? Bu soruları çoğaltmak olanaklı ama dikkat çekmek istediğim şey, insanlığın ortak birikimlerinin kapitalizmin kendini yeniden üretme araçlarından biri olan farklı ve yeni ürün geliştirme ilkesinin eğitim kurumlarına sirayet edip eğitimi de esir almış olduğunu görmemdir. Burada şu anda ilköğretimin ardından ortaöğretim kurumlarında da uygulamaya konan “yapılandırmacı kuramın” bir yıllık pilot uygulamanın ardından bütün kurumlara uygulanması için alınan kararı da hatırlatmak isterim.

Doktor, mühendis yetiştirmek istedik, yeterince yetiştirdik de. Hepimiz, önce insanız ardından marangoz, tornacı, felsefeci, doktor ya da mühendisiz. Amacımız insan yetiştirmek ise bunun akademik bilgilerle olmadığı özellikle son 100 yıllık deneyimimizle görmüş durumdayız. Bunun en somut göstergesi, iki yıl önce Ankara’da Eğitim-Bir Sen’in düzenlediği Küreselleşme Sürecinde Eğitim Sorunlarının Felsefi Boyutu başlıklı Uluslararası Eğitim Felsefesi Kongresi’nde bildiri sunan pek çok akademisyenin Türk Eğitim Sisteminin hala belli bir felsefeye dayanmadığını ileri sürmeleri ve bu minvalde eğitim sistemimize felsefi bir temel arayışının sürmesidir.

Eğitim olgusu üzerine düşünen günümüz aydınları, “iyi insan” yetiştirmenin akademik donanımdan geçmediğinin artık farkındadırlar. Yapay zekâ olgusunun son yirmi yıldır artan etkisi, akademik donanımın kıymetini tali kılmakta. Bugün, akademik bilgi yerine daha çok eğlence, kişiler arası ilişkilerde başarı, vb. önemsenmekte.

İyi insan yetiştirilebilir. Nasıl mı? İnsanı, tarihsel birikimlerinden ve özellikle antropolojiden soyutlamadan ele alarak. İnsan, tarihin her döneminde insandı ve hayata dair kaygıları özü itibariyle ortaktı. Eğitim, yerleşik hayatta geçtiğimizden bu yana kurumsal anlamda verilmekte. İnsanı, soran, sorgulayan, sürece dâhil eden, kendini değerli görmesini sağlayan, hiyerarşiden uzak bir ortamda, kendini ifade etmesine olanak veren bir yöntem ile kazanabiliriz. Bunun için Sokratik Yöntem[2] kullanılabilir. İçerik olarak da duygu, değer ve düşünme kavramlarının derinlemesine irdelenmesi ve bunlar üzerinden insanın bir kişi olarak kendini daha fazla tanımasına katkıda bulunulabilir. Burada son yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın çok olumlu bulduğum bir girişimini anmak istiyorum: İlköğretim 6., 7. ve 8. sınıflarda seçmeli olarak Düşünme Eğitimi dersi verilmektedir. Bu ve benzeri çalışmalar desteklenmeli ve nasıl ilköğretimin ilk yıllarından son yılına kadar birtakım dersler veriliyorsa felsefe ya da düşünme eğitimi de verilmelidir. Bu anlamda düşünme eğitimi ve felsefe dersi belli bir çerçevede ele alınabilir ve ilköğretimin ikinci kademesinden başlatılıp lise son sınıfa değin 7 yıl okutulabilir. Bu alanda yapılacak bir çalışmayla dünyaya da örnek olunabilir. İnsan, yalnızca düşünen bir varlık değil elbette. Seven, üzülen, aşık olan, pişmanlıklar yaşayan… Peki, okulda verdiğimiz akademik eğitim, insanı bu anlamda hayata hazırlayabilmekte midir? Ergenlik dönemindeki bunalımlarına nasıl çözüm olmaktayız. Okulun, çocukların hayatlarındaki yerine bakmak için çok uzağa gitmeden çevremizdeki ergenlerin odalarına şöyle bir göz atmamız yeterlidir. Biz, yani okul ve türevi olan simgeler neredeyiz? Bize yer veriyorlar mı? Bizden mi beslenmekteler? Geleceğin okulu, insan ile daha fazla bütünleşmeli. İnsanı yalnızca mesleki anlamda hayata hazırlamalı. Mesela ilişkilerini nasıl yöneteceği konusunda, kendini nasıl ifade edeceği konusunda ne derece etkili?

Sosyolojide bütün toplumların aile, ekonomi, din, siyaset, eğitim ve sanat olmak üzere beş kurumdan oluştuğu ileri sürülür; hatta kimi sosyologlar sanatı bir kurum olarak kabul etmezler. Şimdi, buna eğlencenin de eklenmesi gerekmektedir. Çünkü özel ya da kamusal alanda neredeyse bütün kurumlardan daha etkili ve mesai alan bir olgudur eğlence. Eğlence, kapitalizmin Adorno’nun tabiriyle Kültür Endüstrisi tarafından insanı çalışma mekânı ve anında değil “boş vakit”te yakaladığını ve bireyi yeniden üretip biçimlendirdiğini iddia eder.  Tam da bu bağlamda eğitimin ‘artık eğlenceli olması gerektiği’ talebi sanırım anlaşılır hale gelmekte. Eğlenceye kayıtsız kalmak olanaksız ama eğitimi eğlencenin içinde eritmeye doğru giden politikaların da farkında olunması gerektiği kanaatindeyim. Eğitim, kayıtsız kalınamayacak kurum. Nerede toplumsallık varsa orada eğitim vardır. Bizler, öncelikle çağımızı anlamak ve ardından var olan olgulara dair tutumlar geliştirmekle sorumluyuz. M. Foucault, “geleceğin şimdiye yapılan müdahale” olduğunu söyler; o halde biz, şimdiye nasıl müdahale edeceğiz? Bunun aynı zamanda geleceğimizin nasıl olacağını belirlediğini bilmem söylemeye gerek var mı?

Sonuç: İnsan, duygularıyla kendini, değerlerle sosyal çevreyi, düşünmeyle yaşamı ve evreni anlar. Kendini, çevresini ve evreni sorgulayan bir kişi hayata karşı bir tutum geliştirip kendini konumlandırabilir ve önce uluslararası rekabet gücü olan bir dünya yurttaşı ardından da ülkesinin bir ferdi olabilir.

V. Metin Bayrak
Bahçeşehir, İstanbul, 2010

1 yorum:

  1. İyi insan nedir? Neye göre iyilik kötülük? Mutlak "iyi" var mı? "İyi insan" mı "iyi vatandaş" mı?

    Her "birşey" hayatın kendisinin söylediği "birşey" olduğunu iddia ederken, başka "birşey"leri yadsırken hangi "birşey" e göre iyi!

    "İyi insan" yerine "iyi vatandaş" daha uygun bir ifade olurdu sanırım. Bu durumda da elbette "iyi vatandaş" mı olmalı! Çünkü vatan nedir? Eğitim, "iyi vatandaş" için biçilmiş kaftan olabilir ama her "birşey" kendisinden başka "birşey"leri yok sayıp yadsırken eğitim neye hizmet eder!.. Akla gelen ilk soru "iktidar".. "İyi" kavramı doğrudan "iktidar" ile ilişkili.. "iyi olmak" iktidarla uyum içinde olmak... Bu da başka "birşey"leri dışlayan "birşey".. Dolayısıyla "eğitim" gerekli mi?

    "Eğitim" iyi vatandaş üretme yöntemi.. İnsanların hepsi aynı mı? Aynı eğitimle aynı sonuç nasıl beklenir".. "Eğitim iyi vatandaş üretmek" ise, vatan iyi mi?

    "gelişme" olumlu bir şey midir?.. "Kanserin gelişim süreci" dendiğinde gelişimden sözedildiği için mutlu mu olmalıyız!.. ya da mutsuz mu olmalıyız!.. Ölmek isteyen için olumlu bir durumdur kanserin gelişimi ama yaşamak isteyen için olumsuz. Kim ve neye göre karar vereceğiz!..

    Çağın realitesi bu deyip realiteye uyum göstermek mutluluk getirir mi!..

    "Eğlenceli eğitim" nedir? Eğitim, kendi dışındaki "birşey"leri dışlayan "birşeye" uyum sağlayan bireyler yetiştirme yöntemi ise, ki bu durumda köle yetiştirmek anlamına geliyor ki, eğlenceli eğitim, köleliği kahkahayla karşılamak mı!.. Sisyphos öyküsü gibi, "saçma" lığı güleryüzle kabullenmeyi öğrenmek mi, eğlenceli eğitim!

    Anaksagorasca bitirmeli. "bir bütün tüm parçaları, o bütünden pay alır ve o parçanın iyiliği ya da kötülüğü (doğruluğu ya da yanlışlığı), o parçanın bütüne ne kadar uyumlu olduğuyla ilintili."..

    Ya bütün iyi mi!.. İyiyse kime göre, değilse kime göre!...

    O zaman sofistler gibi mi bakmalı.. "insan kadar fikir vardır aslolan fikrin iktidarıdır" mı demeli.. İktidarın olduğu yerde, dayatmanın olduğu yerde, neyin eğitimi, neyin iyiliği!..

    O zaman "iyi olabilme becerisi" iktidara uyum sağlayabilme yetisi, eğitim ise, bu yetiyi geliştirme yöntemi" mi!..

    YanıtlaSil