26 Mart 2012 Pazartesi

İnsanın İşi Nedir? Sergisi


İnsanın İşi Nedir? Sergisi

Giriş

- "Merhaba, ben çiftçiyim."
- "Merhaba, ben de işçiyim.”
Bu diyalog, "öğretmen" ve "kütüphaneci" şeklinde de gerçekleşebilir.
Aristoteles, "duvarcının işi iyi duvar örmektir, mimarın işi iyi bina yapmaktır peki ama insanın işi nedir?" diye sorar? Evet insanın işi nedir? Yalnızca felsefe değil yasalar, pozitif hukuk, dinler ve ahlaklar da tarihin her döneminde insanı çeşitli şekillerde tanımlamıştır. İnsan, daima kendisi için bir problematik olmuştur. İnsanın "multifaces" diye de adlandırıldığı bir dönemdeyiz. Kendimizi tanımakta güçlük çekmekteyiz. "Asıl gerçek dünya tiyatrodur. Gerçek hayat ise tiyatro" sözünde damıtılan düşünce, modern zamandaki öznelerin dramatik yaşamlarını özetlemektedir. O denli çok kimlik birlikte aynı 'bütünlük' içinde yaşamaktadır ki; hazımsızlık ve uyumsuzluklar, modern tıbbın yardımıyla 'çözülmektedir.' Ayna kırıktır; suret parçalıdır. Parçalanmış suretin bütünlük içinde algılanmasının yolu kırıkları birleştirmek değil kırıkları, çatlakları görmemektir; ne kendimizin kırıklarını ne de başkalarının kırıklarını görürüz. Zaten modern psikiyatri de bu yönde çalışmakta değil midir? Görmenin dayanılmazlığı özneleri oynamaya itmekte. Rol modellerine ihtiyacımız her geçen gün bu nedenle artmakta. Hazır reçeteler hiç bu denli çok satmamıştı. Yanıtlar, birer reçete olarak algılanmakta.

Hepimiz, kendimizi takdim ederken ya da birilerince takdim edilirken sıfatlarımızla anılırız. İnsan, özellikle endüstri devriminden bu yana kentlileşen yeni burjuvazi ve işçi sınıfıyla pek çok sıfatı aynı anda taşıyabiliyor. İnsan, pek çok statüyü ve sıfatı kendi kimliğinde taşıyabiliyor. İnsan, çok tipik bir örnek ile evde anne ve eş dışarıda bir derneğin üyesi ve bir işyerince sorumlulukları yasa ve yönetmeliklerce tanımlanmış -sınırları öğrenmek bile kimi zaman seneler alabiliyor- öğretmen ya da dişçi olabiliyor. İnsanı bir töz sıfatlarını ya da statülerini ilinekleri olarak adlandırırsak ana taşıyıcı insandır; ama insan, bu durumda bir tür soyutlamadır. İnsana, günümüzde ancak sıfatları aracılığıyla ulaşılabilmektedir; insanın özü bu süreçte ontolojik anlamda kaymış ve ilineği tözüne dönüştürülmüştür. Bir şiir dizesinde "sıfatlarımız sıfatlarımızla sevişmekte" ifade var bu durumu özetleyen. İşte bu nedenle insanın özünü konu edinip işleyen sanatlara hiç olmadığı denli ihtiyaç vardır.

Amaç
Verili koşulların içeriğinden koparıp formel biçimde tanımladığı insanı / özneyi kendi penceresinden görmek. İnsan, kendini, insanın işi perspektifinden ele aldığında ne görür? Kendini ne ile tanımlar? Aynı kartviziti taşıyan ve birbirinden çok farklı zevkleri ve yaşantıları olan insanların varlığı vakıadır. Burada amaçlanan, insanı yaptığı işten soyup özde yer alan varlığ(ın)a odaklanmaktır. Soru, demokrasidir; oysa yanıt faşizm. Soru, insanı özgür bırakır; yanıtsa tutsak. Soruda ucu açıklık varken yanıtta sınırlılık... Ama insan, huzura ancak yanıtlarla erişebilmektedir; eriştiği huzurun yanılsama olduğunun sezgisel anlamda farkında olsa da. Burada amaçlanan yanıtların verdiği huzurdan ziyade sorunun verdiği huzursuzluk ve sorgulamadır.

Kapsam
Akademik bir üsluba boğulmamak adına akademik formasyonu güzel sanatlar olmayanları dışarıda tutmayan bir anlayışla hareket ederek heterojen bir katılım sağlamak adına farklı yaştan, meslekten, cinsten ve kültürden insanların "İnsanın İşi Nedir?" sorusuna verdikleri yanıtları sergilemek. Mesela, şu anda Türkiye'de yaşayan genç sanatçıların birer "iş" ile sorumuza verdikleri yanıtları sergilemek. Bu, bir şiir olabileceği bir enstalasyon ya da video da olabilir.

Yöntem
Sergide ana sorumuza yanıt vermek isteyenler, konu ve şekil sınırlaması olmaksızın sergi mekânının gerçekliğini göz önünde bulundurarak çalışabilirler. Ekstrem ya da spesifik bir mekana ihtiyaç duyanlar, bunu sergi düzenleme komitesiyle paylaşabilir; mekanın izin verdiği çözümler -eğer olanaklıysa- üretilebilir.

Sergileme
Kamusal bir alanda değil özel bir alanda konu yanıtlar sergilenir. Burada, sergileme mekânı da serginin bir parçasıdır. Sıfatlarımız o denli ortada ki bize saklı kalan yalnızca kendi iç dünyamız: mahremiyetimiz. Belki de psikoz anlamında değil ama sosyolojik anlamda şizofrenidir çağımızın vebası. Başka türlü bunca stresi ne ile açıklayabiliriz ki? Zaten açıklanamamaktadır. Sorunların, sıkıntıların, hastalıkların, mutsuzlukların, işlev bozukluklarının... temelinde stres yer almakta; peki stresin altında ne ya da neler yer almakta? Bu sergi ile amaçlanan elbette bu ve benzeri sorulara yanıt aramak değil; bu tür sorulara insanın işi nedir sorusuna yanıt aranırken, sorunun çağrışımlarıyla yapılan düşünme edimlerinde ve hiç kuşkusuz yanıtlar aracılığıyla dolaylı anlamda yanıt aranmış hatta bulunmuş olacaktır.

V. Metin Bayrak
Kağıthane, İstanbul, 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder