26 Mart 2012 Pazartesi

Gündelik Yaşam Faşizminden Çıkış Yolu Olarak Sanat


Gündelik Yaşam Faşizminden Çıkış Yolu Olarak Sanat
kant, o ünlü eserinde -saf aklın eleştirisi- insanın ve de facto felsefenin o temel sorusuna yanıt aramaya çabalıyor. "görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür." insan, birçoğumuzun sandığı ve/veya bildiği gibi duyarlı yoluyla değil zihnindeki kavramlar aracılığıyla dünyayı, varlıkları biliyor ve onları anlamlı bir bütün olarak zihninde kuruyordu.
bilimler, gelenekler, hukuk... özü itibariyle belli türden bir "şey"i aktarmak üzerine kuruludur; bu, çoğu zaman "statüko"dur; felsefe, bu kemikleşmiş yapının sağından solundan bakarak bunun mutlak olmadığını ifade eder ve anlam dünyamızı zenginleştirme çabasındadır. oysa sanat, özü itibariyle insan ruhunu soyarak onu bütün çıplaklığıyla -psikalanizin ya da Lacan'ın diliyle söylersek insanın bilinçdışının resmini ortaya çıkararak onu görünür kılar. bu, insanın, genellikle ürpertiyle yaklaştığı ve yüzleşmek istemediği bir "durum"dur. hayat, iki değerli mantık içine hapsedilemeyecek denli karmaşık yapıda sonsuz boyutu olan bir olgudur / varlıktır.
aydınların -sanatçıların da içinde yer aldığı küme- varlık koşulu bulundukları noktadan gördüklerini dile getirmek ve diğer insanlar için de baktıkları "şey"in algılanabilir olmasını sağlamaktır. hayat, ancak, bu şekilde zenginleştirilebilir; bu yapılmadığı koşuldaysa özellikle gündelik hayat, öylesine derin bir faşizmin tehdidi altına girer ki bu felsefeleştirinin temelinde de bu tehdit görünür kılınıp bu tehdit karşısında genelinde aydınların özelindeyse sanatçıların işlevi üzerine üzerinde durulacaktır. bu felsefeleştiri, disiplinler arası yeni bir düşünme denemesidir; sonuç olarak kimi hipotetik yargılara ulaşmak amaçlanmaktadır. yan ya da alt amaçlarından biri de ne felsefenin ne de sanatın geniş çevrelerce sanıldığının aksine gündelik hayatın ne denli belirleyip forme ettiğinin gösterilmesidir.
bu düşünme denemesine günce bir örnek ile başlanacaktır: türban.
türban nedir?
a. bir sigorta şirketi için, türbanlı bir kadın eğer araç sahibi ise atgözlüğü gibi görüş açısı daraldığından ötürü pirim riskinin yüksek olduğu müşteri profilidir.
b. bir kadın doktor için türban ve çarşaf, kadının güneş ışığından istifade edememesinden ötürü çeşitli hastalıklara yakalanma riskinin yüksek olduğu kadınlar anlamına gelir.
c. bir modacı için, yaz ve kış aynı nesnenin hangi kıyafet ile olursa olsun giyilmesinin estetik uyuma aykırı olmasıdır.
d. bir yurttaş için, kadınları tutsaklaştıran bir simgedir ve erkek egemenliğinin araçlarından biridir.
e. özellikle milliyetçi muhafazakar bir çevrede ve ailede yaşayan bir genç kız ve kadın için ise türban, özgürlük anlamına gelir; çünkü o ve benzeri çevrelerde yaşayan insanlar, ancak, türban ya da çarşaf ile dışarıdaki hayata -özgürlüğe- karışabilmektedirler.
f. bir resim sanatçısı ya da heykeltıraş için türban, çevresinde gördüğü insanların ana simgelerinden biridir ve insanın ruhunu soymak amacıyla yola çıkan sanatçının tersi mümkün olmadığından ötürü yaşayan insanlara bakıp -o insanların hatırı sayılır kısmının kafasının içinde ve dışında önemli bir yer tuta türbana kayıtsız kalamamasından ve insana başka türlü ulaşamamasından ötürü bu insanları eserlerine konu edinip işlerinde işleyip bizler için o "varlık"ın farklı yönlerinin zihinsel çağrışımlarını sağlamaktır.
şimdi burada duralım ve bir ressam ya da heykeltıraşın güncel mesele olan ve üzerinden pek çok konunun tartışıldığı bu siyasal ve/veya dinsel ve/veya geleneksel -ama vahabi- simgeyi işlemeleri ne tuhaf değil midir? sanatçıların bu denli güncel bir "varlık"ın kendilerine nasıl göründüğünü bizimle paylaşmamaları kabul edilebilir midir?
sanatın, güncelik faşizmden çıkış yolu olarak işlevi tam da buradadır, "türban" denen varlığın algılarını, zihinsel çağrışımlarını zenginleştirmek ve böylece kamplaşmanın keskinliğini kırmak. bu, ancak sanatın olaya el atmasıyla gerçekleşebilir. sanatsal obje ile olan iletişim, ne sınır tanır ne de dilsel semantik bir kalıp. o, bu bağlantısızlığıyla "olay"ın hapsolduğu kalın duvarları kırıp yıkarak enikonu karanlıklaşan bu dar göz gözü görmez odayı dışarıdan duvarları yıkarak soktukları ışıklarla aydınlatacaklardır. ben, türban altında özgürleşen ve turbanın altında yaşadığı o sürekli bir şeylerini kapatmak telaşı ile yaşayan kadınlarımızı görmek istiyorum, bir insanın gözlerine bakamadığımız günümüzde belki de daha fazla ihtiyaç duyuyoruz onların neler yaşadıklarını anlamaya. bunun yolu empati kurmak ve empati, daha çok varoluşları gereği sanatçıların yaptığı bir şey.
sanatsal kavrayışın bu ve benzeri "varlık"ları ele almamasının da neden olduğu bu iki ya da üç boyutluluğa sıkışıp kalmışlığın getirdiği anlamsal çoraklığın yeşertilip kavramsal, anlamsal dünyamızın yeşerip hayat bulmasından sanata düşen görev, sanat ve sanatçının varoluşu gereği kaçınılmazdır. burada, konu "varlık"ın belli bir yerinde olmalarından değil konu varlığı ele alıp işledikleri vakit o varlığın sıkıştığı dar kalıp dışına taşınabileceğinden ama bunun ancak sanat ile olanaklı olacağından söz ediyorum.
bu felsefeleştiriye, güncel bir konu ile başlanmış ve düşünme denemeleri başka konuları da ele alarak bu düşünme denemeleri neticesinde ham da olsa bir metodolojiye ulaşmak amaçlanmaktadır.

V. Metin Bayrak
2009, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder