26 Mart 2012 Pazartesi

Büyük Eğitimciler – II (Augustinus)


İGEDER EĞİTİM AKADEMİSİ
Büyük Eğitimciler – II (Augustinus)
V. Metin Bayrak[i]

Amicus Plato, magis amica veritas[1]. Anonim
“Saçma olduğu için inanıyorum.” Augustinus
"İnanabilmek için anla; anlayabilmek için iman et!" Augustinus

Felsefe?
Felsefe, imkânın bilgisidir. Dünya, insanın ürünü olduğuna göre, dünya, insanın verdiği biçimle kimlik kazandığına, dünyaya biçim veren insan(ın) zihnindeki tasarımın menşei felsefe olduğuna göre, dünyayı anlamanın temel araçlarından biridir felsefe; o nedenle söz konusu eğitim ise felsefey(l)e daha fazla bakmak, kavramak, konumlandırmak yerindedir.

Eğitim ve Felsefe?
Nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz? Biz kimiz? İnsan yetiştirmeye bizi kim memur etti? Amacımız ne? Hangi dünya görüşüyle hareket ediyoruz? Neredeyiz? Çağın ruhuna ya da Zeitgeist'a olan mesafe(miz) nedir? Bu soruların yanıtı, eğitim felsefesini ya da eğitimin felsefi temellerini dile getirir. 

Büyük Eğitimciler?
Doğan Kuban'ın "Uygarlık bilgiler bütünü değil davranışlar bütünüdür." ve Ziya Paşa'nın "Ayinesi iştir insanın lafa bakılmaz." sözünden hareketle kuramsal bilgiler ortaya koyanların yanında yaşamlarıyla da öğretilerini destekleyenler vardır ki bunlar tarihte saygıyı en fazla hak edenlerdir. Bu isimlerin önde gelenlerinden biri de Augustinus’tur.

Augustinus Kimdir?
Latin Kilise Babalarının en ünlülerinden olan Augustinus (354 - 430), Berberi bir babayla Hıristiyan bir anneden dünyaya gelir. Batıdaki din felsefesinin (Hıristiyan teolojisinin) kurucusu olarak görülür. Augustinus'a göre tanrı, insanı özgür olarak yaratır; lakin bu özgürlük, ilk insan olan Adem'in arzu ve kibri nedeniyle günah işlemesine neden olur. İnsan, böylece dünyaya "düşer"; günah, ilk insandan türeyenlere intikal eder. Günah, insanın fıtratına dönüşür. İnsanın bu günahkârlıktan kurtulması ancak tanrının inayetiyle olanaklıdır. Augustinus'un "Bizde, bizden de derin bir varlık vardır." düşüncesi, Batı teolojisini ve felsefesini derinden etkilenmiştir. Yeni-platonculuğa yakın olan filozofun, "İmanın olmadığı yerde ne bilgi ne de hakikat vardır." ilkesine dayanan dünya görüşü, tam bir fideist karakter taşır. De Civitate Dei (Tanrı Ülkesi) adlı eserinde evrensel kilise düzenini yani Tanrı Ülkesi'ni, günahkar dünya devletinin yani Civitas Terrena'nın (Yeryüzü Ülkesi) karşısına koyar. Bu doktrin, papalığın feodallere karşı mücadelesinde önemli bir rol oynar: ileride kurulacak kilise devletinin kuramsal teolojik felsefi temelleri de böylece atılmış olur.

Augustinus, Aquinaslı Thomas'ın Hıristiyan felsefesinde ağırlığını hissettirmeye başladığı 13. yüzyıla kadar damgasını vurmuştur. Hıristiyanlığın doğumundan kurumsal bir yapıya kavuştuğu 400'lü yıllara değin süren dönemi anlatan Patristik Felsefe ile Ortaçağ’ın sonuna değin süren Skolastik Felsefe arasında yer alır ya da Patristik Felsefenin Skolastik Felsefeye dönüşmesinin katalizörü olarak da değerlendirilebilir.

Yaşadığı Çağın Tipik Özellikleri Nelerdir?
Geç Roma dönemi, erken Hıristiyanlık, iktidar boşluğu, İbrahimi dinler, eşitlik fikri

Nasıl Bir Eğitim Vardır?
Yedi Özgür Sanat (Septem Artes Liberales)
Trivium: Retorik, Mantık ve Gramer
Quadrium: Matematik, Geometri, Müzik, Astronomi
Felsefe, hepsinin merkezinde yer alır.[2]
Bu sanat ve bilim dallarının karşısında özgür insana yakışmayan el sanatları (artes illiberales) vardır.
Skolastik felsefe, “inan ile bilgiyi uzlaştırmak” istemiş ama bunu başaramamış; aksine büsbütün birbirinden ayrılmıştır. Ortaçağ’ı bitirip Yeniçağ’ı başlatan Rönesans’a bu ayrılış ile girilmiştir. Süreç, aklı özgürleştirir ve “aklın ışığıyla aydınlanmış yeni bir Avrupa Kültürü doğar.

Beslendiği Düşünceler, Kişiler?
Hıristiyanlık dogmaları, Platon, Plotinus

Amacı Nedir?
Dini felsefe ile temellendirmek

Augustinus’un Felsefesinde Etkili Olan Temel Kavramlar
Paganizm Nedir?
Paganizm, (zaman zaman Türkçe putperestlik sözcüğü de geniş bir şekilde aynı anlamda kullanılır fakat paganizm ve putperestlik farklı anlamları içerir) akide (yani dini esas) anlamında monoteizmden uzak olan ve çok farklı uygulama ve ibadetler içeren dinleri kapsayan geniş bir din bilimleri terimidir. Ayrıca yoğun bir kutsal sembolizm vardır ve bu çoğunda kendisini puta tapım yani daha belirli anlamıyla putperestlik olarak göstermiştir. Paganizm, özellikle İbrahimî Dinler tarafından İbrahimî Dinler dışındaki dinleri tanımlamakta kullanılır; politeizm, şamanizm veya animizm gibi terimler de kullanılır. Paganizm, Batı dillerinde Latince paganus ("kırsal") sözcüğünden türer.  Özellikle Hıristiyanlık'ta paganizm terimi, İbrahimî Dinlerin dışında kalan ruhani veya dinî öğreti ve doğa dinlerinin uygulama ve geleneklerini genel anlamda kapsar. Bu  açıdan, paganizme mensup kişi için  kullanılabilecek pagan veya İslam terminolojisindeki müşrik yani "Tanrı'dan başkasına tapan" terimine denktir. İslam terminolojisinde müşrik kullanılırken Hıristiyanlıkta pagan terimi kullanılır.

Hıristiyanlık Nedir?
Ortadoğu kökenli, tektanrılı İbrahimi bir din olan Hıristiyanlık, İsa'nın adına atfen İsevilik, İsa’nın memleketine atfen Nasranilik olarak da adlandırılır. İki milyardan fazla inananı ile dünyanın en yaygın dini olan Hıristiyanlık, dünyanın her yerine yayılmış olmakla birlikte daha çok Avrupa, Amerika ve Avustralya'da yaşa(nı)r. Diğer kıtalardan farklı olarak Asya ve Güney Afrika'da farklı dinlerle iç içe yaşar. Hıristiyanlığın inanç sistemi ve ibadetleri İsa tarafından; I. y.y.da, Roma İmparatoru Tiberius’un iktidarında Filistin’de ortaya konmuş, havarileri ve diğer takipçileri tarafından bir yandan öğretiye dönüştürülerek kurumlaştırılmış; diğer yandan da yayılmıştır.

Patristik Felsefe Nedir?
Patristik Felsefe, Yeni Platonculuktan yararlanarak Hıristiyanlık öğretisini temellendirme yaklaşımıdır. İlkçağ felsefesi ile Ortaçağ arasında bir nevi köprü oluşturan bir dönemi işaret eder. Bu düşünceler daha sonraki Hıristiyan düşünürlere kaynaklık eder. Patristik Felsefenin en önemli iki temsilcisi; İskenderiyeli Klement ve Origen’dir. Daha sonra St. Augustinus etkili olur. Augustinus ile birlikte Ortaçağ Batı felsefesinin temellerini atılır.

Skolastik Felsefe Nedir?
Skolastik felsefe, genel olarak bir öğreti durumuna gelmiş olan Hıristiyan inancının temellendirilmesi ve sistematikleştirilmesidir. Bu anlamda Patristik felsefenin evrilip dönüşerek yeni kimlik kazanmış halidir. Bir başka açıdan Ortaçağ felsefesi denildiğinde akla gelen Skolastik felsefedir. Bu doğal bir durumdur, çünkü Skolastik felsefe hem Ortaçağ felsefesinin merkezi konumundadır hem de ona kurumsal bir yapı kazandırmıştır. Genellikle üç ayrı dönemde ele alınır:
  • Erken dönem Skolastik (800–1200 arası)
  • Yüksek dönem Skolastik (1200–1300 arası)
  • Geç dönem Skolastik (1300–1500 arası)
Skolastik felsefenin ana yönelimi Aristoteles'tir; ona genel karakterini, özellikle Aristoteles’in varlık görüşü kazandırır. Patristik felsefede görülen dinsel ağırlıklı Platonizmden ayrılmak üzere, Skolastik felsefede bilgi ağırlıklı bir Aristotelizm öne çıkar. Hem Hıristiyan hem İslam Skolastiğinde Aristoteles bir başlangıç noktası olarak görülektedir. Skolastik felsefe, en kısa anlatımla din adamlarının yetiştirildiği manastır ve katedrallerde ortaya çıkmış, gelişerek kurumlaşmıştır.

Roma – Roma İmparatorluğu Nedir?
Romulus ve Remus, Roma Mitolojisine göre M.Ö. 753'te Roma şehrinin kurucularıdır. Efsaneye göre Savaş Tanrısı Mars ile Rhea Silvia'nın ikizleridir. Ataları ise Troya'dan kaçan Afrodit'in oğlu Prens Aeneas'tır. Aeneas, Hektor'un kuzenidir. Romulus, Roma’yı beraber kurduğu kardeşi Remus'u öldürerek tahtın tek sahibi olmuştur. Roma İmparatorluğu, Roma Cumhuriyeti'nin Augustus liderliğinde M.Ö. 1. yüzyılda yeniden örgütlenmesiyle kurulan antik Roma devletidir. Uzun yıllar Akdeniz çevresinde hüküm süren Roma İmparatorluğu, Kavimler Göçü ile başlayan karışıklıklardan sonra M.S. 395 tarihinde Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılır. Batı kısmı (Batı Roma İmparatorluğu) 476 yılında Kavimler Göçü'nde Avrupa'ya gelen Kuzey Kavimlerinin saldırıları sonucunda yıkılır; Doğu kısmı da varlığını Doğu Roma yani Yeni Roma ya da İstanbul merkezli Roma İmparatorluğu veya Bizans İmparatorluğu olarak 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethine kadar sürdürür.

Kilise Nedir? 
Kilise kelimesi Hıristiyanlıkta iki farklı anlamda kullanılır:
Kilise (bina): İbadet, nikah töreni gibi dini vazifelerin yerine getirildiği bina, tapınak.
Kilise (örgüt): Kendi din adamları, binaları, diğerlerinden farklı doktrinleri bulunan Hıristiyan mezhepleri. Örneğin:

Nominalizm
Nominalizm ya da adcılık, kavramların, sözcüklerin, tanımların, tasarımların, hatta konuşulan dillerin gerçek ya da nesnel hiçbir varlığının veya anlamının bulunmadığını iddia eder. Bu anlayışa göre, tüm semboller, insanların onlara yüklediği anlamlar doğrultusunda varlık, anlam ve değer kazanır. Tümellerin gerçek olmadığını birer addan ibaret olduklarını öne süren nominalizm, realizmin zıddıdır. Nominalizme göre tümeller, seslerden ibarettir ve bu sesler düşünceleri adlandırmak için kullanılır, onların gerçeklikleri yoktur. Tümellerin yalnızca birer imge ya da simge olarak anlaşılması mümkündür, dolayısıyla da onlara bir gerçeklik atfedilemez.

Realizm
Bilimsel gerçekçilik anlayışına tümüyle ters bir anlam taşır ve nesnel gerçekliğin gerçek olmadığını, asıl gerçekliğin düşünce ürünleri olduğunu ileri sürer. Tümeller gerçek ve nesne(ler)den öncedir. Tümeller gerçek sayılmazsa Tanrı’nın da gerçek sayılmaması gerekir. Kırmızı bir addır ve ancak kırmızı bir çiçekte veya böcekte varlaşır, evrende bir özneye yüklenmeksizin kendi başına var olan bir kırmızılık yoktur. Ortaçağ felsefesinde, önce, tümellerin bireylerden ayrı ve daha yüksek bir varoluşa sahip olduklarını öne süren radikal kavram realizmi egemen olmuştur. Augustinus’ta ideler ya da tümeller, Platon’da olduğu gibi tikellerden ayrı ve bağımsız bir biçimde varolan formlar olarak değil de, Tanrı’nın zihnindeki ideler olarak geçer.

Plotinus
(M.S. 205270). Neoplatonizmin kurucusu olan Plotinus hakkındaki bilgilerimizin çoğu kendisi de filozof olan Porphyry'nin Plotinus'un baş eseri Enneadlar'a yazdığı önsüzden gelmektedir. Plotinus'un mistik felsefesi Yahudi, Hristiyan, Gnostik ve Müslüman filozoflara, mistiklere yüzyıllar boyunca esin kaynağı olagelmiştir.

Augustinus’un Temel Tezleri Nelerdir?
Augustinus, felsefeyi bağımsız bir disiplin olarak görmez; Hıristiyanlığın akla uygun içeriğini kavrayabilmek amacıyla bir araç olarak değerlendirir; bu nedenle "İnanabilmek için anla; anlayabilmek için iman et!" demiştir.[3]
Augustinus’un din ile felsefe arasında kurduğu bu bağdan dolayı, “İnanç ve akıl bilginin zorunlu iki öğesidir.”  Hakikatin kendisi Tanrı, hakikati bize sunan da İsa ve onun Kutsal Kitap’taki sözleri olduğundan, hakikate sahip olabilmek için bunlara inanmak, inanırken de kavramak gerekir. Thilly’nin de belirttiği gibi, “Tüm Hıristiyanlık çağının ruh yapısı, bilmeye değer tek bilginin Tanrı olduğu şeklinde özetlenebilecek Augustinusçu görüş”ten oluşur.[4]

Varlık – Bilgi Görüşü
Varolanları “hakiki olup olmamalarına göre” bir değer sıralaması içinde ele alan Augustinus, Platon’un ideası ile aynı özelliklere sahip olduğu için, en üste Tanrı’yı yerleştirir. Var olanların geri kalanını da, özelliklerinin ona benzerliğine ya da benzemezliğine, yakınlığına ya da uzaklığına bağlı olarak onun altına dizer. Varlık sıralamasını bu ölçüte dayandırdığı için, bilinmeye değer olanların sınıflanması ve sıralanması da aynı ölçütten nasibini alır ve bilmeye değer tek hakikatin Tanrı olduğunu; geri kalan her şeyin de ancak onun temsili oldukları ölçüde bilinmeye değer olduğunu söyler.

Varlık
Böylece, işimize yarayacağı biçimde, üç basamaklı bir varlık anlayışını ortaya çıkarabiliriz: en üstte Tanrı, sonra ruh ve beden sahibi insan, en altta da cisimler. Tanrı, zaman ve mekân içinde değişmeyen, tüm ruhları ve cisimleri yaratmış olandır. İnsan ruhuysa, Tanrı’ya ulaşmaya çalıştığından, zaman içinde değişebilir, ama mekân içinde sabit kalır. Buna karşılık en alt tabakayı oluşturan cisimler hem zamanda hem mekânda değişebilir.[5]

Bilgi
Bu hakikatlerin [yani, var olduğum, bunu bildiğim ve bundan hoşnutluk duyduğum] ışığında, bana “Eğer yanılıyorsan?” diyen akademisyenlerin uslamlamalarının hiçbirinden korkmuyorum. Çünkü yanılıyorsam, varım. Var olmayan, yanılamaz; yanılıyorsam, aynı sebeple varım da. Yanıldığım sürece varsam, var olduğuma inandığımda nasıl yanılabilirim? Çünkü yanılıyorsam, var olduğum açıktır. ...Sonuç olarak, [var olduğumu] bildiğimi bilmemde de yanılmıyorum. Çünkü var olduğumu bildiğim gibi bunu bildiğimi de biliyorum.[6]

Augustinus ve Zaman
"Senin zamandan önce olmanda zaman söz konusu değildir... Oysa Sen hep varolmanın aşkınlığıyla bütün geçmiş zamanlardan öncesin, bütün gelecek zamanların ötesinde... Sen kendinin aynısın."[7]

Tanrı yeri ve göğü aynı anda yarattı. Yeri ve göğü yaratmadan önce ne yapıyordu Tanrı? Yaratılış, sonsuzluktan farklıdır. Tanrı, zamanı dünya (evren) ile birlikte yaratmıştır. Bütün sonsuzluklarda Tanrı vardır. Onu birden dünyayı yaratmaya iten neydi? Augustinus şöyle der: Kimse Tanrı dünyayı yaratmadan önce ne yapıyordu diye soramaz; çünkü "zaman yokken 'önce' ve 'o zaman’ da yoktu." Yaratılış, zaman, yaratan arasındaki fark nedir? Augustinus’a göre yerin ve göğün nerede ve ne zaman yaratıldığı arasında bir fark yoktur. Dünya zaman içinde yaratılmamıştır. Dünya zamanla birlikte aynı anda yaratılmıştır. Bu yüzden eğer yaratılış olmasaydı zaman da olmazdı. Bunun için zamanın yaratılıştan önce bir varoluşu yoktu. Zaman, yaratılış ve varlıklar yüzünden mevcuttur; çünkü zaman varlıkların ve yaratılanların yaratılmasının bir sonucudur.[8]

Aristoteles'in Herakleitos'un kısaca Antik Yunan düşüncesi, zamanı, dairesel, döngüsel anlar; bu nedenle de bir başlangıcı ya da sonu olamaz; oysa Augustinus'ta zaman lineer yani doğrusal; bir başlangıcı vardır, hiç kuşkusuz bir sonu da! Zaman, yaratılış ile eşzamanlıdır; o nedenle tanrı, dünyayı ya da yaşamı yaratmadan önce ne yapıyordu? sorusu manasız; çünkü tanrı zaman dışıdır; yaşam, zaman ile birlikte var olur. 

İnsan Niçin Bilmek İster?
“Tanrı’m nasıl oluyor da seni arıyorum? Çünkü Tanrı’m seni aradığımda aslında mutlu yasamı arıyorum. Ruhumun yaşaması için seni arayacağım. Çünkü bedenim ruhum sayesinde, ruhum da senin sayende yaşıyor.”[9]

İnsan Hakikati Bilebilir Mi?
Augustinus’a göre aklın yargılamalarda kullandığı ilkeler, cisimsel değil ezeli-ebedidir, insan zihninin üstündedir ve değişim dışıdır. İnsan, bu ilkeleri üst-akıl ile kavrayabilir. Alt-akıl, duyu yoluyla gelen verileri işler; fani dünyaya dair bilgi sahibi olmamızı sağlar.  Augustinus’a göre insan, üst-akıl ile bilgeliği (sapientia) alt-akıl ile de bilgiyi (scientia) elde eder. Alt-akıl ile üst-akıl arasındaki ilişki sapientia ile scientia arasındaki fark çok açıktır. Bunlar, birbirinden farklı değildir; ikisi tek bir aklın iki farklı yüzüdür.  “Minnettarlık ve dindarlık bilgeliktir; ama kötülükten uzaklaşmak bilgidir”.[10]

Sonuç
Augustinus’ta din ile felsefe iç içe geçmiştir. O, felsefe yapar ama amacı dini, inancı temellendirmektir. Bu tutum, felsefeyi teolojiye indirgeyerek dinin hizmetine sokmuştur. Felsefe, yüksek hakikatlere –Tanrı(sallık)- ulaşmada bir araca indirgenmiştir.
Augustinus ile birlikte Hıristiyanlık, felsefi temelleri olan bir sisteme kavuşur. Din –Hıristiyanlık-, kendini temellendirmede duyduğu felsefi temel ihtiyacı, sırasıyla Platon, Plotinos ve Aristoteles’te bulur.
Augustinus, inancın kavramsal formunu oluşturmaya çalışarak Hıristiyan düşüncesini temellendirmeye yönelmiş ve bu noktada ortaya koyduğu eseriyle Ortaçağ felsefesinin en önemli isimlerinden biri olmuştur. Hıristiyan felsefesinin temsilcisi ve temeli olmakla birlikte Augustinus'un pek çok tartışması modern düşünce içinde varlığını sürdürmüştür.

Augustinus’un Kitapları
* Confessions (itifarlar)
* De Immortalitate Animae (Rhun Ölümsüzlüğü)
* De Libero Adbitrio (İrade Özgürlüğüne Dair)
* Contra Academicos (Aademi Mensuplarına Karşı)
* De Vera Religione (Gerçek Dine Karşı)
* De Civitate Dei (Tanrı Devleti / Ülkesi)

Büyük Eğitimciler – 2 (Augustinus) Anahtar Kelimeler Nedir?
Augustinus, Platon, Aristoteles, Plotinos, Roma, Hıristiyanlık, Kilise, Antik Yunan, Patristik Felsefe, Skolastik Felsefe, İnancın temellendirilmesi, Nominalizm, Realizm


Kaynakça
* Bravo, H. Augustinus’un Varlık ve Bilgi Görüşleri, SDÜ Fen – Edeb. Fak. Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2007, Sayı: 15 /
* Cevizci, A. (Editör) Felsefe Ansiklopedisi, Cilt 1, İstanbul, 2003
* Çotuksöken, B. - Babür, S. Ortaçağda Felsefe, Kabalcı, İstanbul, 2000
* Çüçen, A. K. Ortaçağ Felsefesinde Zaman Kavramı, Felsefe Dünyası, Sayı: 20, 1996
* Gökberk, M. Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008
* Hilav, S. 100 Soruda Felsefe, Gerçek Yayınevi, 3. Baskı, İstanbul, 1981
* Höffe, O. Felsefenin Kısa Tarihi, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2008
* Uluslararası Eğitim Felsefesi Kongresi, Küreselleşme Sürecinde Eğitim Sorunlarının Felsefi Boyutları, Eğitim-Bir-Sen, Ankara, 2009, http://www.egitimbirsen.org.tr/dokuman/bildiriler.pdf





[6] Augustinus. The City of God (Trans. by Marcus Dods).New York:The Modern Library,1993; Kitap 11, Bölüm 26
[7] Augustinus, İtiraflar, Kitap 11 – 13
[8] Çüçen, A. K. Ortaçağ Felsefesinde Zaman Kavramı, Felsefe Dünyası, Sayı: 20, 1996, s.74
[9] Augustinus, İtiraflar (Çev. Dominik Pamir). İstanbul: Kaknüs Yayınları, 1999. s.236.
[10] Augustinus. De Trinity (Basic Writings of St. Augustine’in içinde). (Trans. by Whitney J. Oates). Michigan: Baker Book House, 1980: kitap 12, bölüm 1
___________________________________
[1] V. Metin Bayrak, Felsefeci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder