İGEDER EĞİTİM
AKADEMİSİ
Büyük Eğitimciler – II
(Augustinus)
Amicus Plato, magis amica veritas[1].
Anonim
“Saçma olduğu için inanıyorum.” Augustinus
"İnanabilmek için anla; anlayabilmek için iman
et!" Augustinus
Felsefe?
Felsefe, imkânın bilgisidir. Dünya, insanın ürünü olduğuna
göre, dünya, insanın verdiği biçimle kimlik kazandığına, dünyaya biçim veren
insan(ın) zihnindeki tasarımın menşei felsefe olduğuna göre, dünyayı
anlamanın temel araçlarından biridir felsefe; o nedenle söz konusu eğitim ise
felsefey(l)e daha fazla bakmak, kavramak, konumlandırmak yerindedir.
Eğitim ve Felsefe?
Nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz? Biz kimiz? İnsan
yetiştirmeye bizi kim memur etti? Amacımız ne? Hangi dünya görüşüyle hareket
ediyoruz? Neredeyiz? Çağın ruhuna ya da Zeitgeist'a olan mesafe(miz) nedir? Bu
soruların yanıtı, eğitim felsefesini ya da eğitimin felsefi temellerini dile
getirir.
Büyük Eğitimciler?
Doğan Kuban'ın "Uygarlık
bilgiler bütünü değil davranışlar bütünüdür." ve Ziya Paşa'nın "Ayinesi iştir insanın lafa bakılmaz."
sözünden hareketle kuramsal bilgiler ortaya koyanların yanında yaşamlarıyla da
öğretilerini destekleyenler vardır ki bunlar tarihte saygıyı en fazla hak
edenlerdir. Bu isimlerin önde gelenlerinden biri de Augustinus’tur.
Augustinus Kimdir?
Latin Kilise Babalarının en ünlülerinden olan Augustinus
(354 - 430), Berberi bir babayla Hıristiyan bir anneden dünyaya gelir. Batıdaki
din felsefesinin (Hıristiyan teolojisinin) kurucusu olarak görülür.
Augustinus'a göre tanrı, insanı özgür olarak yaratır; lakin bu özgürlük, ilk
insan olan Adem'in arzu ve kibri nedeniyle günah işlemesine neden olur. İnsan,
böylece dünyaya "düşer"; günah, ilk insandan türeyenlere intikal
eder. Günah, insanın fıtratına dönüşür. İnsanın bu günahkârlıktan kurtulması
ancak tanrının inayetiyle olanaklıdır. Augustinus'un "Bizde, bizden de
derin bir varlık vardır." düşüncesi, Batı teolojisini ve felsefesini
derinden etkilenmiştir. Yeni-platonculuğa yakın olan filozofun, "İmanın
olmadığı yerde ne bilgi ne de hakikat vardır." ilkesine dayanan dünya
görüşü, tam bir fideist karakter taşır. De Civitate Dei (Tanrı Ülkesi) adlı
eserinde evrensel kilise düzenini yani Tanrı Ülkesi'ni, günahkar dünya
devletinin yani Civitas Terrena'nın (Yeryüzü Ülkesi) karşısına koyar. Bu doktrin,
papalığın feodallere karşı mücadelesinde önemli bir rol oynar: ileride
kurulacak kilise devletinin kuramsal teolojik felsefi temelleri de böylece
atılmış olur.
Augustinus, Aquinaslı Thomas'ın Hıristiyan felsefesinde
ağırlığını hissettirmeye başladığı 13. yüzyıla kadar damgasını vurmuştur.
Hıristiyanlığın doğumundan kurumsal bir yapıya kavuştuğu 400'lü yıllara değin süren
dönemi anlatan Patristik Felsefe ile Ortaçağ’ın sonuna değin süren Skolastik Felsefe
arasında yer alır ya da Patristik Felsefenin Skolastik Felsefeye dönüşmesinin
katalizörü olarak da değerlendirilebilir.
Yaşadığı Çağın Tipik
Özellikleri Nelerdir?
Geç Roma dönemi, erken Hıristiyanlık, iktidar boşluğu,
İbrahimi dinler, eşitlik fikri
Nasıl Bir Eğitim
Vardır?
Yedi Özgür Sanat
(Septem Artes Liberales)
Trivium: Retorik, Mantık ve Gramer
Quadrium: Matematik, Geometri, Müzik,
Astronomi
Bu sanat ve bilim dallarının karşısında özgür insana
yakışmayan el sanatları (artes illiberales) vardır.
Skolastik felsefe, “inan ile bilgiyi uzlaştırmak” istemiş
ama bunu başaramamış; aksine büsbütün birbirinden ayrılmıştır. Ortaçağ’ı
bitirip Yeniçağ’ı başlatan Rönesans’a bu ayrılış ile girilmiştir. Süreç, aklı
özgürleştirir ve “aklın ışığıyla aydınlanmış yeni bir Avrupa Kültürü doğar.
Beslendiği Düşünceler,
Kişiler?
Hıristiyanlık dogmaları, Platon, Plotinus
Amacı Nedir?
Dini felsefe ile temellendirmek
Augustinus’un
Felsefesinde Etkili Olan Temel Kavramlar
Paganizm Nedir?
Paganizm, (zaman zaman Türkçe putperestlik sözcüğü de geniş bir şekilde aynı
anlamda kullanılır fakat paganizm ve putperestlik farklı anlamları içerir) akide (yani
dini esas) anlamında monoteizmden uzak olan ve çok farklı uygulama ve ibadetler içeren dinleri kapsayan geniş bir din bilimleri terimidir. Ayrıca yoğun bir kutsal
sembolizm vardır ve bu çoğunda kendisini puta tapım yani daha belirli anlamıyla putperestlik olarak göstermiştir. Paganizm,
özellikle İbrahimî Dinler tarafından İbrahimî Dinler
dışındaki dinleri tanımlamakta kullanılır; politeizm, şamanizm veya animizm gibi terimler de kullanılır. Paganizm,
Batı dillerinde Latince paganus ("kırsal")
sözcüğünden türer. Özellikle Hıristiyanlık'ta paganizm terimi, İbrahimî Dinlerin
dışında kalan ruhani veya dinî öğreti ve doğa dinlerinin uygulama ve geleneklerini genel anlamda kapsar. Bu açıdan, paganizme mensup kişi için kullanılabilecek pagan veya İslam terminolojisindeki müşrik
yani "Tanrı'dan başkasına tapan"
terimine denktir. İslam terminolojisinde müşrik kullanılırken Hıristiyanlıkta
pagan terimi kullanılır.
Hıristiyanlık Nedir?
Ortadoğu kökenli, tektanrılı İbrahimi bir din
olan Hıristiyanlık, İsa'nın adına atfen İsevilik, İsa’nın memleketine atfen Nasranilik olarak da
adlandırılır. İki milyardan fazla
inananı ile dünyanın en yaygın dini olan Hıristiyanlık, dünyanın her yerine yayılmış olmakla birlikte daha
çok Avrupa, Amerika ve Avustralya'da
yaşa(nı)r. Diğer kıtalardan farklı olarak Asya ve Güney Afrika'da farklı dinlerle iç
içe yaşar. Hıristiyanlığın inanç sistemi ve ibadetleri İsa tarafından;
I. y.y.da, Roma İmparatoru Tiberius’un iktidarında Filistin’de ortaya konmuş,
havarileri ve diğer takipçileri tarafından bir yandan öğretiye dönüştürülerek
kurumlaştırılmış; diğer yandan da yayılmıştır.
Patristik Felsefe
Nedir?
Patristik Felsefe, Yeni Platonculuktan
yararlanarak Hıristiyanlık öğretisini temellendirme yaklaşımıdır. İlkçağ felsefesi
ile Ortaçağ arasında bir nevi köprü oluşturan bir dönemi işaret eder. Bu düşünceler daha
sonraki Hıristiyan düşünürlere kaynaklık eder. Patristik Felsefenin en önemli iki temsilcisi;
İskenderiyeli Klement ve Origen’dir. Daha sonra
St. Augustinus etkili olur. Augustinus ile birlikte Ortaçağ Batı felsefesinin
temellerini atılır.
Skolastik Felsefe
Nedir?
Skolastik felsefe,
genel olarak bir öğreti durumuna gelmiş olan Hıristiyan inancının temellendirilmesi ve sistematikleştirilmesidir. Bu anlamda Patristik
felsefenin evrilip dönüşerek yeni kimlik kazanmış halidir. Bir başka açıdan Ortaçağ felsefesi denildiğinde akla gelen
Skolastik felsefedir. Bu doğal bir durumdur, çünkü Skolastik felsefe hem Ortaçağ
felsefesinin merkezi konumundadır hem de ona kurumsal bir yapı kazandırmıştır.
Genellikle üç ayrı dönemde ele alınır:
- Erken dönem Skolastik (800–1200 arası)
- Yüksek dönem Skolastik (1200–1300 arası)
- Geç dönem Skolastik (1300–1500 arası)
Skolastik
felsefenin ana yönelimi Aristoteles'tir; ona genel karakterini, özellikle
Aristoteles’in varlık görüşü kazandırır. Patristik felsefede görülen dinsel
ağırlıklı Platonizmden ayrılmak üzere, Skolastik felsefede bilgi ağırlıklı bir Aristotelizm öne çıkar. Hem
Hıristiyan hem İslam Skolastiğinde Aristoteles bir başlangıç noktası olarak görülektedir.
Skolastik felsefe, en kısa anlatımla din adamlarının yetiştirildiği manastır ve
katedrallerde ortaya çıkmış, gelişerek kurumlaşmıştır.
Roma – Roma
İmparatorluğu Nedir?
Romulus ve Remus, Roma
Mitolojisine göre M.Ö. 753'te Roma şehrinin kurucularıdır. Efsaneye göre
Savaş Tanrısı Mars ile Rhea Silvia'nın
ikizleridir. Ataları ise Troya'dan kaçan Afrodit'in
oğlu Prens Aeneas'tır.
Aeneas, Hektor'un kuzenidir. Romulus, Roma’yı beraber kurduğu kardeşi Remus'u
öldürerek tahtın tek sahibi olmuştur. Roma İmparatorluğu, Roma Cumhuriyeti'nin Augustus liderliğinde M.Ö. 1. yüzyılda yeniden
örgütlenmesiyle kurulan antik Roma devletidir. Uzun yıllar Akdeniz
çevresinde hüküm süren Roma İmparatorluğu, Kavimler Göçü ile başlayan karışıklıklardan
sonra M.S. 395 tarihinde Doğu ve Batı
olmak üzere ikiye ayrılır. Batı kısmı (Batı Roma İmparatorluğu) 476 yılında Kavimler Göçü'nde Avrupa'ya gelen
Kuzey Kavimlerinin saldırıları sonucunda yıkılır; Doğu kısmı da varlığını Doğu Roma yani Yeni Roma ya da İstanbul merkezli Roma
İmparatorluğu veya Bizans İmparatorluğu olarak 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethine kadar sürdürür.
Kilise Nedir?
Kilise kelimesi Hıristiyanlıkta iki farklı anlamda kullanılır:
Kilise (bina):
İbadet, nikah töreni gibi dini vazifelerin yerine getirildiği bina, tapınak.
Kilise (örgüt): Kendi din adamları, binaları,
diğerlerinden farklı doktrinleri bulunan Hıristiyan mezhepleri. Örneğin:
Nominalizm
Nominalizm ya da adcılık, kavramların, sözcüklerin,
tanımların, tasarımların, hatta konuşulan dillerin gerçek ya da nesnel
hiçbir varlığının veya anlamının bulunmadığını iddia eder. Bu anlayışa göre,
tüm semboller, insanların onlara yüklediği anlamlar doğrultusunda varlık, anlam
ve değer kazanır. Tümellerin gerçek olmadığını
birer addan ibaret olduklarını öne süren nominalizm, realizmin
zıddıdır. Nominalizme göre tümeller, seslerden ibarettir ve bu sesler
düşünceleri adlandırmak için kullanılır, onların gerçeklikleri yoktur.
Tümellerin yalnızca birer imge ya da simge olarak anlaşılması mümkündür,
dolayısıyla da onlara bir gerçeklik atfedilemez.
Realizm
Bilimsel gerçekçilik anlayışına
tümüyle ters bir anlam taşır ve nesnel gerçekliğin gerçek olmadığını, asıl
gerçekliğin düşünce ürünleri olduğunu ileri sürer. Tümeller gerçek ve nesne(ler)den
öncedir. Tümeller gerçek sayılmazsa Tanrı’nın da gerçek sayılmaması gerekir.
Kırmızı bir addır ve ancak kırmızı bir çiçekte veya böcekte varlaşır, evrende
bir özneye yüklenmeksizin kendi başına var olan bir kırmızılık yoktur. Ortaçağ
felsefesinde, önce, tümellerin bireylerden ayrı ve daha yüksek bir varoluşa
sahip olduklarını öne süren radikal kavram realizmi egemen olmuştur. Augustinus’ta
ideler ya da tümeller, Platon’da olduğu gibi tikellerden ayrı ve bağımsız bir
biçimde varolan formlar olarak değil de, Tanrı’nın zihnindeki ideler olarak geçer.
Plotinus
(M.S. 205–270). Neoplatonizmin
kurucusu olan Plotinus hakkındaki bilgilerimizin çoğu kendisi de filozof olan
Porphyry'nin Plotinus'un baş eseri Enneadlar'a
yazdığı önsüzden gelmektedir. Plotinus'un mistik felsefesi Yahudi, Hristiyan,
Gnostik ve Müslüman filozoflara, mistiklere yüzyıllar boyunca esin kaynağı olagelmiştir.
Augustinus’un Temel
Tezleri Nelerdir?
Augustinus, felsefeyi bağımsız bir disiplin olarak görmez;
Hıristiyanlığın akla uygun içeriğini kavrayabilmek amacıyla bir araç olarak
değerlendirir; bu nedenle "İnanabilmek
için anla; anlayabilmek için iman et!" demiştir.[3]
Augustinus’un din ile felsefe arasında kurduğu bu bağdan
dolayı, “İnanç ve akıl bilginin zorunlu iki öğesidir.” Hakikatin kendisi Tanrı, hakikati bize sunan
da İsa ve onun Kutsal Kitap’taki sözleri olduğundan, hakikate sahip olabilmek
için bunlara inanmak, inanırken de kavramak gerekir. Thilly’nin de belirttiği
gibi, “Tüm Hıristiyanlık çağının ruh yapısı, bilmeye değer tek bilginin Tanrı
olduğu şeklinde özetlenebilecek Augustinusçu görüş”ten oluşur.[4]
Varlık – Bilgi Görüşü
Varolanları “hakiki olup
olmamalarına göre” bir değer sıralaması içinde ele alan Augustinus,
Platon’un ideası ile aynı özelliklere sahip olduğu için, en üste Tanrı’yı yerleştirir. Var olanların geri kalanını da, özelliklerinin ona benzerliğine ya da benzemezliğine, yakınlığına ya da uzaklığına bağlı olarak onun altına dizer. Varlık
sıralamasını bu ölçüte dayandırdığı
için, bilinmeye değer olanların sınıflanması ve sıralanması da aynı ölçütten
nasibini alır ve bilmeye değer
tek hakikatin Tanrı olduğunu;
geri kalan her şeyin de ancak onun temsili oldukları ölçüde bilinmeye değer olduğunu söyler.
Varlık
Böylece, işimize yarayacağı biçimde, üç basamaklı bir varlık
anlayışını ortaya çıkarabiliriz: en üstte Tanrı, sonra ruh ve beden sahibi
insan, en altta da cisimler. Tanrı, zaman ve mekân içinde değişmeyen, tüm
ruhları ve cisimleri yaratmış olandır. İnsan ruhuysa, Tanrı’ya ulaşmaya
çalıştığından, zaman içinde değişebilir, ama mekân içinde sabit kalır. Buna
karşılık en alt tabakayı oluşturan cisimler hem zamanda hem mekânda
değişebilir.[5]
Bilgi
Bu hakikatlerin [yani, var olduğum, bunu bildiğim ve bundan
hoşnutluk duyduğum] ışığında, bana “Eğer yanılıyorsan?” diyen akademisyenlerin
uslamlamalarının hiçbirinden korkmuyorum. Çünkü yanılıyorsam, varım. Var
olmayan, yanılamaz; yanılıyorsam, aynı sebeple varım da. Yanıldığım sürece
varsam, var olduğuma inandığımda nasıl yanılabilirim? Çünkü yanılıyorsam, var
olduğum açıktır. ...Sonuç olarak, [var olduğumu] bildiğimi bilmemde de
yanılmıyorum. Çünkü var olduğumu bildiğim gibi bunu bildiğimi de biliyorum.[6]
Augustinus
ve Zaman
"Senin zamandan önce olmanda zaman söz
konusu değildir... Oysa Sen hep varolmanın aşkınlığıyla bütün geçmiş
zamanlardan öncesin, bütün gelecek zamanların ötesinde... Sen kendinin
aynısın."[7]
Tanrı yeri ve göğü aynı anda yarattı. Yeri
ve göğü yaratmadan önce ne yapıyordu Tanrı? Yaratılış, sonsuzluktan farklıdır.
Tanrı, zamanı dünya (evren) ile birlikte yaratmıştır. Bütün sonsuzluklarda
Tanrı vardır. Onu birden dünyayı yaratmaya iten neydi? Augustinus şöyle der:
Kimse Tanrı dünyayı yaratmadan önce ne yapıyordu diye soramaz; çünkü
"zaman yokken 'önce' ve 'o zaman’ da yoktu." Yaratılış, zaman,
yaratan arasındaki fark nedir? Augustinus’a göre yerin ve göğün nerede ve ne
zaman yaratıldığı arasında bir fark yoktur. Dünya zaman içinde yaratılmamıştır.
Dünya zamanla birlikte aynı anda yaratılmıştır. Bu yüzden eğer yaratılış
olmasaydı zaman da olmazdı. Bunun için zamanın yaratılıştan önce bir varoluşu
yoktu. Zaman, yaratılış ve varlıklar yüzünden mevcuttur; çünkü zaman
varlıkların ve yaratılanların yaratılmasının bir sonucudur.[8]
Aristoteles'in Herakleitos'un kısaca Antik
Yunan düşüncesi, zamanı, dairesel, döngüsel anlar; bu nedenle de bir başlangıcı
ya da sonu olamaz; oysa Augustinus'ta zaman lineer yani doğrusal; bir
başlangıcı vardır, hiç kuşkusuz bir sonu da! Zaman, yaratılış ile eşzamanlıdır;
o nedenle tanrı, dünyayı ya da yaşamı yaratmadan önce ne yapıyordu? sorusu
manasız; çünkü tanrı zaman dışıdır; yaşam, zaman ile birlikte var olur.
İnsan Niçin Bilmek
İster?
“Tanrı’m nasıl oluyor da seni arıyorum? Çünkü Tanrı’m seni
aradığımda aslında mutlu yasamı arıyorum. Ruhumun yaşaması için seni
arayacağım. Çünkü bedenim ruhum sayesinde, ruhum da senin sayende yaşıyor.”[9]
İnsan Hakikati
Bilebilir Mi?
Augustinus’a göre aklın yargılamalarda kullandığı ilkeler,
cisimsel değil ezeli-ebedidir, insan zihninin üstündedir ve değişim dışıdır.
İnsan, bu ilkeleri üst-akıl ile kavrayabilir. Alt-akıl, duyu yoluyla gelen
verileri işler; fani dünyaya dair bilgi sahibi olmamızı sağlar. Augustinus’a göre insan, üst-akıl ile
bilgeliği (sapientia) alt-akıl ile de bilgiyi (scientia) elde
eder. Alt-akıl ile üst-akıl arasındaki ilişki sapientia ile scientia arasındaki
fark çok açıktır. Bunlar, birbirinden farklı değildir; ikisi tek bir aklın iki
farklı yüzüdür. “Minnettarlık ve
dindarlık bilgeliktir; ama kötülükten uzaklaşmak bilgidir”.[10]
Sonuç
Augustinus’ta din ile felsefe iç içe geçmiştir. O, felsefe
yapar ama amacı dini, inancı temellendirmektir. Bu tutum, felsefeyi teolojiye
indirgeyerek dinin hizmetine sokmuştur. Felsefe, yüksek hakikatlere
–Tanrı(sallık)- ulaşmada bir araca indirgenmiştir.
Augustinus ile birlikte Hıristiyanlık, felsefi temelleri
olan bir sisteme kavuşur. Din –Hıristiyanlık-, kendini temellendirmede duyduğu
felsefi temel ihtiyacı, sırasıyla Platon, Plotinos ve Aristoteles’te bulur.
Augustinus, inancın kavramsal
formunu oluşturmaya çalışarak Hıristiyan düşüncesini temellendirmeye
yönelmiş ve bu noktada ortaya koyduğu eseriyle Ortaçağ felsefesinin en önemli
isimlerinden biri olmuştur. Hıristiyan felsefesinin temsilcisi ve temeli
olmakla birlikte Augustinus'un pek çok tartışması modern düşünce içinde
varlığını sürdürmüştür.
Augustinus’un
Kitapları
* Confessions (itifarlar)
* De Immortalitate Animae (Rhun Ölümsüzlüğü)
* De Libero Adbitrio (İrade Özgürlüğüne
Dair)
* Contra Academicos (Aademi Mensuplarına
Karşı)
* De Vera Religione (Gerçek Dine Karşı)
* De Civitate Dei (Tanrı Devleti /
Ülkesi)
Büyük Eğitimciler – 2
(Augustinus) Anahtar Kelimeler Nedir?
Augustinus, Platon, Aristoteles, Plotinos, Roma,
Hıristiyanlık, Kilise, Antik Yunan, Patristik Felsefe, Skolastik Felsefe,
İnancın temellendirilmesi, Nominalizm, Realizm
Kaynakça
* Bravo, H. Augustinus’un Varlık ve Bilgi Görüşleri, SDÜ Fen – Edeb. Fak.
Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2007, Sayı: 15 /
* Cevizci, A. (Editör) Felsefe Ansiklopedisi, Cilt 1, İstanbul, 2003
* Çotuksöken, B. - Babür, S. Ortaçağda Felsefe, Kabalcı, İstanbul,
2000
* Çüçen, A. K. Ortaçağ Felsefesinde Zaman Kavramı, Felsefe Dünyası, Sayı: 20, 1996
* Gökberk, M. Felsefe Tarihi,
Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008
* Hilav, S. 100 Soruda Felsefe,
Gerçek Yayınevi, 3. Baskı, İstanbul, 1981
* Höffe, O. Felsefenin Kısa Tarihi,
İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2008
* Uluslararası Eğitim Felsefesi Kongresi, Küreselleşme Sürecinde Eğitim Sorunlarının
Felsefi Boyutları, Eğitim-Bir-Sen, Ankara, 2009, http://www.egitimbirsen.org.tr/dokuman/bildiriler.pdf
[1]
Platon'u severim ama gerçeği daha fazla!
[3] Gökberk,
M. Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008
[6]
Augustinus. The City of
God (Trans. by Marcus Dods).New
York:The Modern Library,1993; Kitap
11, Bölüm 26
[7]
Augustinus, İtiraflar, Kitap 11 – 13
[9] Augustinus, İtiraflar (Çev. Dominik Pamir). İstanbul: Kaknüs Yayınları, 1999. s.236.
[10]
Augustinus. De Trinity
(Basic
Writings of St. Augustine’in içinde).
(Trans. by Whitney J. Oates). Michigan: Baker Book House, 1980: kitap 12, bölüm
1
___________________________________
___________________________________
[1] V. Metin Bayrak, Felsefeci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder