26 Mart 2012 Pazartesi

'Konu Eksiği' Üzerine


'Konu Eksiği' Üzerine

Grekçe filozof anlamına gelen philosopher, bilgeliği seven, bilgeliği arayan anlamına gelir; insan, asla bilge değil; olsa olsa onu arayan olabilir; çünkü insan, Nasıralı İsa'nın da dediği gibi günahkâr bir varlıktır. Maria Magdelena'nın taşlanarak recm cezasına çarptırılacağı esnada İsa gelir ve "ilk taşı aranızdaki günahkâr atsın” der. Haliyle, orada toplanmış hiç bir insan eline taşı alamaz: Şairin dediği gibi "Hiçbirimiz masum değiliz."

Tamlık? Nede tamlık? İnsan olarak tamlık nedir? Biz, biyolojik bir varlık olarak; ahlaksal, toplumsal bir özne olarak "tam" değiliz. Çünkü Herakleitos üstadın çok yalın dile getirdiği gibi hiç bir şey bitmiş değildir; her şey olmaktadır; var olan her oluş halindedir; bu nedenle de tamlıktan söz edilemez. Tam olmak olarak bakıldığında insana, o, hep yarım, eksik görecektir kendini; ortaya eksik, olmamış, kendine yabancı, kendiyle barışık olmayan, eksik olma halini yaşayan biri olarak nefes alarak kendini değersiz algılama eğiliminde olacaktır.

Öğrencilerin, velilerin ve kuşkusuz öğretmenlerin artık diline pelesenk olmuş bir kavramı burada felsefeleştirerek tartışma konusu yapmayı amaçlayan bu mütevazı yazının konusu, "konu eksiği" kavramıdır. "Eksik", tamlığı kategorik olarak gerektiren bir kavram: bir yerde eksiklikten söz edildiğinde zihinde apriori olarak tamlık kavramı da vardır. O halde nedir bu tam ve tamlık? Neyin tamlığı? Nerede tamlık? Nede tamlık? Bu soruları çoğaltmak olanaklı ama burada "konu eksiği" kavramı ile ne kast edildiği kısaca şu şekilde dile getirebilir: öğrenciler, herhangi bir konuyu tam öğrenemedilerse o konuyla ilgili eksik olduklarını ve/veya öğretmenleri ve/veya velileri, öğrencinin o konudaki 'yetersiz başarı'sını gerekçelendirmek, açıklamak amacıyla öğrencinin o konudan eksik olduğunu dile getirmek amacıyla "konu eksiği" kavramını kullanmaktalar.

Bir öğrencinin, herhangi bir konuda yüzde yüz başarı gösterememesinin açıklaması olarak konu eksiğini gösteren bir bakış açısının dayandığı iki varsayım / hipotez olabilir; bunlar:

"Herkes her şeyi aynı oranda öğrenebilir."
"Herkes, her konuyu tam olarak öğrenebilir."

"Konu eksiği" kavramını kulanlar, farkında olarak ya da olmayarak düşüncelerini, yukarıda anılan iki hipoteze dayandırmaktalar; bu iki hipoteze doğruluk ve her durumda geçerlilik atfederek akıl yürütmekteler. Bu yazının konusu, konu eksiği kavramını ele alarak bu kavramı kullananların düşünmelerine kaynaklık eden ya da düşüncelerinin temelinde olan ilkelere, hipotezlere bakmak; bunların mutlak olup olmadıklarının kritiğini yapmak.

Descartes, o meşhur Yöntem Üzerine Konuşma (la discurs de la methot) adlı kitabında: "Dünyada en adilane dağıtılan sağduyudur; çünkü herkes, ondan yeterince nesiplendiğini düşünür." demiştir. Şimdi, sokakta dolaşıp sıradan bir insan gibi sıradan bir insana gidip bu iki hipotez hakkındaki düşünceleri sorulduğunda size güleceklerini görürsünüz. Oysa "konu eksiği" kavramını kullananların, düşüncelerinin dayandığı hipotezlerin ayırdında olmaksızın bu kavramı kullandıklarına tanık oluruz. Burada, sorun, konu eksiği kavramını kullanmakta değil elbette; sorun, velilerin ve öğretmenlerin öğrencilerini bu ilkelere göre algılamaları ve öğrencileri bu 'ölçü'ye göre tartmaları; haliyle öğrenci de henüz kişilik yaşı ve benlik bilinci yeterince gelişmediğinden ötürü algılandıkları gibi kendilerini algılamak eğiliminde olduklarından ortaya, kendini eksik, yetersiz hisseden öğrenciler / özneler çıkmakta.

Kendini her konuda eksik hisseden insanların olduğu bir Türkiye yaratmaktayız. Her özne eksiktir, buradaki eksiklik tamlık olanaklıykenki eksikliktir; değilse, eskilerin tabirleriyle, "Dört dörtlük insan yoktur.", "Beşerdir şaşar." deyimlerindeki "insan" kavramı ile aynı değildir. Bu bakışın altında başka bir insan imgesi yatmaktadır; yeni bir insan üretiyoruz ve bu insan tarihsel, antropolojik köklerinden kürtaj edilerek üretilen bir insan. Bu mütevazı yazının dikkat çekmeyi amaçladığı nokta, bir bakıma üretilen yeni insan imgesine işaret etmektir de.


V. Metin Bayrak
Eylül 2008  Bakırköy / İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder