26 Mart 2012 Pazartesi

Galat-ı Meşhur Fasih-i Mehcurdan Evlâdır


“Galat-ı Meşhur Fasih-i Mehcurdan Evlâdır.”* 
Küresel ısınma olgusu kim ne derse desin artık bir tür “çelikjant”tır; aslında çelikjant olarak adlandırılan jant, çelik değil alüminyum alaşımlıdır ama dile çelik olarak yerleşmiş. Dilde ve zihinde kavram olarak çeliktir. Keza yerküre, ısınan bir küre, küre ya da bir gezegen olarak dünya, ne zaman akla gelse o, sürekli ısınan ve içindekilerle birlikte hızla sona yaklaşan acı çeken bir bilinçli varlık! Karşısav olarak kim ne derse desin, kim ne yazarsa yazsın, kavram olarak o, ısınan üstelik insan türü tarafından ısıtılan bir küredir. Çok karamsar bir bakış mı? Yoksa malum-u ilam mı?
Hafta sonu çocuklu bir çifti ziyarete gittim; 7 yaşında ilköğretim 2. sınıfa giden kızına babası: "bak ne kadar az su kullandım ve küresel ısınmaya ne kadar az etkim oldu" tümcesini kurunca kendi kendime “bunun anlamı ne?” dedim. Sanki sözleşmişçesine bugün, lise son sınıftaki bir öğrencim: "hocam, ben iyice paranoyak oldum, küresel ısınmaya neden olurum korkusu ile doya doya su içemiyorum. İleride su bulunmayacakmış, her yer kuruyacakmış, ayrıca suyun altına girip rahat rahat banyo yapamaz oldum." dedi.
Sürekli erteleriz yapılacakları ama bu sorun üzerine yazmanın ötelenecek yanı kalmamış, belki de 'işlem' bitmiş. Nedir küresel ısınma? Yerküre yaklaşık 5 milyar yaşında, son 3-5 senede mi peydah oldu bu olgu? Neden ilkokul öğrencilerine varıncaya değin hedef skalası geniş tutuluyor ve kitlelere bu olgu 'iş'leniyor?
Psikolojide "öğrenilmiş paranoya" adı verilen bir psikoz var; bu, her ne kadar kişi psikotik olmasa da ideolojik olarak sürekli bilinç ve bilinçaltına yönelik propagandaya maruz bırakılarak öğrenilmiş adı verilen "durum"u yaşayabilir. Bu denli suçlayıcı ağırlıkta mesaj bombardımanın anlamı nedir? Her bir öznenin kendini küresel ısınmanın müsebbibi olarak görmesi. Bu süreç, insanı, bir özne olarak doğayı dönüştürme gücüne sahip görse de aslında, edilgenleştirip şimdiye dek kullandığı araçların ne denli işlevsiz olduğunu bilinçaltına işliyor. İnsanın kendini ve ürettiği uygarlığı değersizleştiriyor. Bu ‘çalışma’, bütün uygarlığa "işe yaramaz" ve “yok edici” demektir. Bu işe yaramazlık, insanı, Marks’ın anladığı anlamdan farklı türde bir yabancılaşmanın içine itiyor; çağın bütün ideolojik araçları kullanılarak insanın içine atıldığı bu değersizlik, suçluluk duyguları, olguyu tanımlanmanın güçlüğünden ve insanı evirilteceği yerin belirsizliğinden doğan kaygıdan ötürü uygarlığın birincil öznesini mecalsiz bir eylemsizliğe sevk ediyor.
Amaçlanan nedir? İnsanın, kendini sorumlu tutması mı? Isınmanın müsebbibi 8-10 yaşlarındaki çocuklar olunca, şirketler kendilerini aklanmış olarak mı düşünüyorlar acaba? Buradaki süreç, kanımca farklı işliyor; nasıl mı? Tek tek insanlar ise ısınmanın nedeni, o halde biz sorumluyuz; çokuluslu şirketler değil. Yoksa yeni bir cennetten kovulma mitosu mu ‘yazılıyor?’ Dünya cennetti, küresel ısınma ile cehenneme dönüşüyor ve her birimiz birer ‘İsa’ olarak kendi bedenlerimizle değil, istenilen, tarif edilen şekilde tüketirsek arınmış olacağız. Tarif edilen şekilde tüketmek veya yaşamak, arınmayı, ruhen kurtuluşu ve nihayet huzuru getirebilir mi? Bu arınma, yaşanılan küresel çapta sorunların müsebbibi ilan edilen insanın vicdanen sorumluluktan sıyrılması anlamında yorumlanabilir mi? Arınma ayinini, ”küresel ısınma yan etkisi” olmayan yeni ürünleri üreten ekonominin aktörleri ve/veya araçları mı gerçekleştirecek? Peki ayin nerede yapılacak? Bütün dünya bir ayin yerine mi dönüştürülmek isteniyor?
Yazıyı, burada, uzun kavram analizlerine dalarak kuramsal tatsızlığa yedirmek değil niyetim. Kaygım, küresel ısınma olgusunun pratik yaşam içine bu denli 'yedirilmesi'nin yol açacağı öğrenilmiş paranoyaya ve bunun sonucu oluşan suçluluk psikozunun uzun erimde insan türü için ne anlamlar ifade edebileceğine dair çeşitli çağrışımlara vesile olmak.
Bir korku imparatorluğu mu yaratılmaya çalışılıyor? Ya da dünyanın yeni efendisi korku imparatorluğu mu? Korkularımız da tanımlanıp birer ihtiyaç nesnesine mi dönüştürülmek isteniyor? Ne düşüneceğimiz, nasıl besleneceğimiz, ilişkileri nasıl yaşayacağımızdan sonra 'en' mahrem noktaya geldik; belki de bize ait son alana: Korkularımız. Korkuları da bir insanlar! Ne korkutucu! Korkuları da bir insanların derinlikten ve farklılıktan yoksun sığlığının çoraklaştırdığı bir ortamın güdümle(n)meye ne kadar açık olduğu görülemiyor mu?
* Herkesçe benimsenmiş dil yanlışı, kullanılmaz olmuş doğrudan iyidir.

V. Metin Bayrak
Beylükdüzü, İstanbul, 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder