10 Ağustos 2016 Çarşamba

Toplu Arınma Ayini Üzerine


Toplu Arınma Ayini Üzerine

Özgecan’ın katili, bardağı taşıran bir damlaymışçasına toplumsal infiale neden oldu tıpkı Gezi’deki ‘birkaç ağaç’ gibi.

Bu yazılama, birbirine zamansal anlamda yakın ve farklı toplumsal katmanların öznelerine “aynı” kategori altında toplanabilen “tepki”yi irdelemek amacıyla klavyeye alınmıştır. 

Bu yazılama, birbirine zamansal anlamda yakın ve farklı toplumsal katmanların öznelerine “aynı” kategori altında toplanabilen “tepki”yi irdelemek amacıyla klavyeye alınmıştır.

Yazılamada ele alınacak örnekler:
a. Ankara katliamanı gerçekleştiren TAK üyesi olduğu iddia edilen “canlı bomba”nın Van’daki ailesine taziyeye giden HDP’li vekile yönelik tutum/lar

b. Çağlayan baskınında öldürülen DHKP-C’li eylemcinin defninde yaşananlar


c. Özgecan’ı öldüren A. Suphi Altıntop’un tartışmalı biçimde öldürülmesi ve cenazesinin defin tartışmaları ve yaşananlar

Kadim Grek ve Roma geleneklerinden gelip İslam’la harmanlanan Anadolu kültüründeki ölülerin defini, ölüye, ölünün ruhuna duyulan saygıdandır. Sophokles’in Antigone adlı tragedyası, Antigone’nin, kerdeşinin ruhunun Hades’e gitmesi için yasağa rağmen, üstelik öldürüleceğini bile bile gömmeye çalışması, İslam öncesi dönemde de ölünün toprağa gömülmesinin çok önemsendiğinin işaretidir ve kadim Türk kültüründe de oldukça önemli bir yeri vardır.

Türkiye tarihi boyunca yaşanan ilk defin sorunu, hiç şüphesiz yukarıda anılanlar değildir.[1] Ne yazık ki son da olmamıştır.[2] Daha büyük toplumsal infiallere, kamplaşmalar yaratan tartışmalara yol açan örnekler (de) yaşanmıştır. Henüz soğumamış bir örneği hatırlayarak devam edelim: 7 Haziran 2015 genel seçimlerinin ardından başlayan süreçte IŞİD ile savaşta ölen Türkiye orijinli YPG’li gerillaların yaz sıcağında Habur sınır kapısında günlerce bekletilen cenazeleri de göz önünde bulundurulmalı ki resmi iradenin ve buna kayıtsız kalan Türkiyelilerin kısmi azamisinin ölüm yahut kendilerinden olmayanların cenazeleri söz konusu olduğunda takındıkları tutum daha net anlaşılabilsin.

Şimdi, tarihte yaşananları ihmal ederek yukarıda anılan üç örneği analiz etmeye çalışalım:

a. TAK üyesi canlı bomba için kurulan taziye çadırı
Olayla ilgili gerekli incelemenin ardından cenazeden arda kalanlar aileye teslim edilir. Memleketi Van’da kurulan taziye çadırında aile, taziyeleri kabul eder. Kürdistan yöresinde taziye, Türkiye’nin diğer yörelerinden farklı sosyal içeriklere ve kodlara sahiptir. Yöreye gidenler bilirler, taziye yeri, halka açıktır ve göreli bir süre mevtanın yakınları taziyeleri kabul ederler. Bu sosyo-kültürel bilgiden yoksun olanlar ya da bu bilgiyi ihmal edenler HDP’li vekili, taziye ziyareti nedeniyle neredeyse linç ettiler. Bir taziyeye gidip savaşın mağduru (da) olan çocuğu/nu kaybeden bir annenin acısını paylaşmak ne zamandan beri linç edilmeyi gerektiriyor? 

Savaşkanlığımız, kandarlığımız, devlet ağzıyla konuşmamız, bilinçlerimize değin nüfuz ederek em temel sosyal değerlerimizden biri olan ölüye saygı ve acıyı paylaşmamıza –bir annenin acısını bile- mani olmakta. HDP’li vekilin taziye ziyareti, hiç şüphesiz politik içerimlere sahip ve çok konuşuldu, tartışıldı ve şimdi de dokunulmazlığı kaldırılarak ‘teröre destek’ten içeri atılmak istenecek.

Bu yazılama, davranışın politik yanlarını ihmal ederek bakmıyor; bilakis bir siyasetçi, kamuya mal olmuş kişiler, savaşın, şiddetin neresinde, hangi tarafında olursa olsun mağdurun mağduriyetini, acısını paylaşmak sorumluluğundadır. Van vakilinin ana sorumluluklarından bir de bölgede süren savaşın sona erdirilmesi için çalışmak olsa gerek.

Ne yazık ki çoğunluk zulmünden ve/veya kitlesel faşizmden kaçamayıp –çünkü onlar da edilebilir/di, hedef gösterilebilir/di- ‘diplomatik’ tutum takınarak Türkiyeli çoğunluğa sevimli görünmeye çalışan başta eşbaşkanları olmak üzere HDP yönetimi de taziye ziyaretini kınamak gafletinde bulunarak çoğunluk baskısına teslim olup genel ‘kavrayış’ın içinde erimiştir.

b. Çağlayan Adliyesi örneği
Öldürülen -ki polis kurşunlarıyla öldürülmüştür, tıpkı diğer DHKP-C’li ve rehin alınan savcı gibi- iki eylemciden birinin cenazesi, memleketi Karadeniz’e götürülür lakin ‘yöre halkı’, cenazenin ‘terörist’ cenazesi olması nedeniyle defnine mani olur. Bir dizi tartışmanın ardından aile defnedebilir ve sorun çözülür(?)

Bu örnekte “olay içinde olay” söz konusu; şöyle ki: ‘terörist’in defin işlemlerinde gerçekleşen olaylar, “olay”ın yani Berkin Elvan’ın kolluk kuvvetlerince öldürülmesinin önüne geçer; bütün olup bitenleri geri plana iterek unutulmasına neden olur tıpkı TAK üyesinin eyleminin ‘nedeni’nin tartışmalarda söz konusu olmaması gibi.

c. Özgecen’ın katili A. Suphi Altıntop örneği
A. Suphi Altıntop, faili olduğu “suç” bakımından şüphesiz diğerleriyle mukayese edilebilir lakin bu konudaki tartışma/lar yazılamanın kapsamı dışındadır. Bu örnekte de ‘kamu’nun takındığı tavır ya da geliştirdiği tutum ortaktır; yani reddetmek. Annenin, ki babası nekrofobi (ölü/m korkusu) ‘nedeni’ ile olaya yani defin işlemlerine dahil olmak istememiş; nasıl tek başına doğurdu ise yine tek başına gömmeye mahkum olmuştur; bu topraklarda hem doğa hem de toplum, yalnız bırakır kadınları, güçlü olmak zorundadır kadınlar, güçlendikçe de nefret edilirler. A. Suphi Altıntop örneği, aynı zamanda bir kadına, bir anneye yönelik zulümdür de. 

Hukuk nezdinde, ilkesel olarak herkes eşit olduğu için defnedilme hakkı vardır. Son zamanlarda “moda” olduğu üzere hukuk yani pozitif seküler hukuk yanında İslam şeriatı açısından da konuyu değerlendirdiğimizde kim olursa olsun defin işlemi yapılır; kimin cennete kimin cehenneme gideceğine yalnızca Yaradan karar verebilir. 

Birini “suçlu” ve/veya “günahkâr” ilan edip gömülmesine mani olmak, bir bakıma Allah’a şirk koşmaktır. Hülasa hem hukuk hem de İslam hukuku (şeriat) açısından defnedilmeli/dir. Cenaze namazının kılınıp kılınmaması, mevtanın itikadına bağlı olsa gerek. Aksi vasiyet edilmemişse geleneklere uygun şekilde defnetmek, cemaate düşen sorumluluktur. 

Hukuksal tasarruflar bir yana oğlunu kaybeden bir annenin “Çöpe mi atayım?” sorusunu sorması, etik açıdan toplumsal duruşumuzun nerede olduğunu göstermeye, sanırım, tek başına yeter.

Her örneğin kısa bir analizinin ardından sorunu ya da sorunları görünür kılmak –ya da saçmak- adına çeşitli tezler ileri sürerek düşünmeye yol açıp patikalaştırmaya çalışarak bitirelim yazılamamızı:

i. Değer duygusundan yoksunluk, etik körleşmeye neden olur. 

ii. Şiddeti, linçi, tecavüzü, düşmanlığı besleyip büyüten kindar nefret söylemlerini dolaşıma sokup kutsanan ve yaşatılan “kitle kültürü”, olaylar vuku bulduğunda kişilere yönelen tepki/ler nedeniyle görünmezleşerek büyük resmi karartır.

iii. Kapalı ve baskı/lanan toplumu, Özgecan vakası özelinde bireysel tepkilerle “kapalılık”a (da) reaksiyon göster(mişt)ir. 

iv. Politik esaret, kitle kültürünce onaylanmayan konularda tepki sansürü –ki, bu da bir tür otosansürdür- yaratır; bunun sonucunda toplumsal boyut kazanan olaylara yönelik tepkiler, sıklıkla amacından sapar ve kaynağını gölgede bırakır.

v. Lince dâhil olan özne ya da toplum, faille zımni özdeşliği nedeniyle kendini onaylamaz; bu nedenle de “olay”a yönelik reaksiyonu kendinedir; öfkesi bu nedenle (de) şiddetlidir ve yer yer linçe dönüşür; ‘kendi’ni öldürüp ‘arzusu’ndan kurtulmak ister.

vi. Siyasi, toplumsal ve zihni ya da entelektüel olarak kuşatılıp sıkıştırılan toplum, iktidarca meşru görülen bir vakayı araçsallaştırarak tepkisini atomize eder; ayını zamanda tepkisizliğini perdeleyerek vicdanını yıkar.

vii. Bir tür ‘arınma’ işlevi gören kitlesel linçe katılan özne, ‘toplu ayin’ ile ya da ‘toplu ayin’de arınarak “gündelik yaşam faşizmi”nin dişlilerinden birine dönüşür; bu tasarrufuyla ‘cemaat’e kabul edilir; irade teslimiyetiyle araçsallaşarak nesneleşir ve artık cellattır elinde taşıyla, kılıcıyla, twitiyle ve diğer sanal silahlarıyla.

V. Metin
Nisan 2016, Muğla


[1] Bakınız: Yargıtay başkanı İmran Öktem’in cenazesinde yaşananlar: Erişim: 10 Ağustos 2016: http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=158131 
[2] Bakınız: 15 Temmuz 2016 darbe girişimi kalkışmasına katıldığı iddia edilenlerin cenazeleriyle ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı’ndan yapılan resmi açıklama: Erişim: 10 Ağustos 2016: http://www.iha.com.tr/haber-diyanet-isleri-baskanligindan-darbecilerin-cenazesi-aciklamasi-574344/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder