‘Yanlış hayat, doğru yaşanmaz.’ Minima Maralia, Adorno
Bu yazılama, “Ardından gelen her türlü akıl yürütmeyi yanlış kılacak birincil yanlış” anlamındaki “proton pseudos” kavramı açısından bilginin ideolojik bir araç olarak kullanıldığı örnekleri ve arka planındaki inanç, bilgi, politik angajmanları, amaçları, kaygıları vb. ifşa etmek amacıyla klavyeye alınmıştır.
Yazılamaya konu olan kavramın tespit edildiği örnek, Şükrü Bilgin’in “Hapsedilme, iyileştirme ve yeniden suç işleme” adıyla Vadi Yayınlarınca 2012’de Ankara’da basımı yapılan Türkiye’deki cezaevlerini evren olarak alıp oldukça geniş bir örnekler üzerinden ulusal çapta bir tür suç ve/veya suçlu profili tespiti yaparak nedenleri ve çözüm önerileriyle konu alana dair çeşitli açılardan bilgi, veri, yorum üretip geniş bir perspektif sunan , çok emek verildiği anlaşılan kıymetli çalışmasıdır.
Yazarın, Adalet Bakanlığı’na bağlı Ceza Tevkif Evleri’nde (CTE)eğitimci olarak çalışan bir sosyolog olması nedeniyle konuya akademik ve metodolojik perspektifler yanında olgusal açıdan da yaklaşabilme donanımına ve salahiyetine haiz olduğu söylenebilir, kaldı ki, bunu çalışmasıyla da büyük ölçüde gösteriyor.
Bağnazlığa (mutaassıplık) varan tutuculuk(muhafazakârlık) içindeki devlet kurumları ve içlerinde ’ayrı’ bir statüsü - bağnazlığı aşan- ölçüde aşıldığı anlaşılıyor. Bunun en büyük sebebi, hiç kuşku yok ki, yazarın, bakanlık çalışanı olması, yani ailedenliği.
Mahkûmların cezalandırılma pratiklerini ifade eden *infaz* sürecinde yaşadıkları sorunlar, yoksunluk bağlamında da tartışma konusu yapılır; Cinsellik cinsel ihtiyaçlar da bunlardan biri olarak ele alınır. Yazar konuyu işlediği başlığın altında Maslow (ihtiyaçlar piramidi) ve Freud’un (Cinsellik, libido, yaşam enerjisi) kuramların cinsellik üzerinde kısaca andıktan sonra retoriğini şöyle kurmaktadır. Her iki Psikoloğun belirttikleri durumlar kültür hayatımızla pek uyuşmamasına rağmen gerçekçi yönleri bulunmaktadır. Zira ülkemizde en çok işlenen suç türü sıralamasında cinsel suçlar ilk sıralarda yer almıştır. Var olan bu temel ihtiyacın yasaklanması ile değil, ancak doğru tarafa yönlendirilmesi ile çözümlenebilir. (s. 174)
Yazar aynı bölümün devamında konuyu alıntılarla destekleyip bir tür nefret söylemine dönüşen retoriğini kurar. *Cezaevlerinde sınırlı homoseksüel ilişkilerde bulunan kişilerin ekseri sinin bu tatmin yolunu adet edinmiş veya feminin tip sapıklar değildir. Onların bu yoldaki cinsi faaliyetleri genellikle ikame unsurudur; geçici bir nitelik gösterir ve salıverildiklerinde normal cinsi ilişkilere avdet ederler. Yalnız uzun süreli hürriyeti bağlayıcı cezayı mahkûmiyet ise şartlandırılmış kuvvetli alışkanlıklara müncer olup, devamlılık göstererek heteroseksüel ilişkilere geçişi güçleştirebilir.”(s.176)
Yazar bu yorumunu desteklemek ve/veya kanıtlamak, yorumuna akademik bir boyut kazandırmak amacıyla bir dipnot gösterir; H.J.Klara, Anatomy of Prison, 1960, p.102; M. Diennet, Suç Bankası, May Yayınları, İstanbul, 1973, Akt. Mustafa Yücel, Kriminoloji, Suç ve Ceza, Adalet teşkilatını Güçlendirme Vakfı, Ankara, 1986
Şimdi yazılamaya adını veren “Proton Preudos’a” dönelim ve maddeler halinde, ele alınan kitaptaki proton pseudos örneklemelerini sırasıyla tartışalım.
- Olgunun yani cinselliğin “kültür” hayatımızla uyuşmaması ne anlama geliyor? İnsana, insanın cinselliğine dair üretilen bu kuramsal bilgiler (Freud, Maslow) insan türü kümesinin bir elemanı olan Türkler için geçerli değil midir? Kuramlarda dile gelen bilgilerin ”gerçekçi yönleri bulunmak “ ifadesinde örtük olarak yer alan ‘gerçekçi olmayan yönler’ nedir?
“Zira” ile başlayan cümlede “cinsel suçlar çoktan ilk sırada yer almıştır. Var olan bu temel ihtiyacın yasaklanması ile değil, doğru tarafa yönlendirilmesi ile çözümlenecektir” deki ‘doğru taraf’ nedir? Kitapta cinsel suçların ilk sırada olduğuna dair bir veri bulunmamaktadır, söz konusu edilen bilginin kaynağı nedir? Örtük biçimde – kitabın sonuç bölümünde oldukça açık ifadesini bulan – çözümün din/sel eğitim/iy/le ortadan kalkacağı iddia ediliyor. Cinsel enerjisinin ya da libidonun hem öznesi hem de nesnesi olan bedenin yerine din konunca, enerji; dine aktarılınca ihtiyaç din ile ikame edilince ‘sorun ’un çözüleceği iddiasını tartışmaya dahi gerek görmeden “ortada” bırakarak eleştirel okumayı amaçlayıp yanlış öncülleri ifşaya odaklanan yazılmamıza devam edelim.
- Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) 1973'te ‘normal’ olmayan seksüel yönelimleri ya da dolaşımdaki kaba ifadeyle ‘homoseksüel’ ilişkinin ‘sapkınlık’, ilişkinin taraflarınınsa ‘sapık’ olarak nitelendirilmesine neden olan ‘hastalık tanısı’nı bırakma kararı alır. Türkçesiyle heteroseksüel dışındaki yönelimlerin hastalık olarak görülemeyeceğine hükmeder. Yazarın konuya dair yorumuna ‘bilimsel kanıt’ olarak gösterdiği kaynağın yayınlanma tarihi 1960; ilk alıntı 1973’te, ikinci 1986’da ve nihayet bu yazılamada incelenen kitapta 2012’de yeniden kullanılıyor.
- Homoseksüellik ilişkisi, heteroseksüel ilişkinin yoksunluğu sonucu bir tür ‘ikame’ diğerlerini ‘feminin tip sapıklar’ olarak ‘görme’nin’ nedeni, 2012’deki literatür ve Türkiye’nin TSİNLM (Türkçü Sünni, İslamcı Neo Liberal, Muhafazakar) ‘dünya görüşü’ ‘Artık nasıl bir çoğulsa, oksimoron dahi kifayetsiz kalır bu, buradaki ‘bakış’ üç açıdan ele alınabilir:
c-1) Konuya dair özenli bir kaynak taraması yapmadan yargıda bulunmak ki oldukça ‘masum’ görülebilir; lakin metin, eleştirel bir okumaya tabii tutulduğunda kendi içinde çelişkili ifadeler barındırmaktadır; olgu, ideolojik olarak tahrif edilmektedir ve iddiamız odur ki, yazar bunun farkındadır. Ama yine de zikredilen ucubeliğe teslim olmuş özneliğinden dolayı ucube Parti Devleti’nin (UPD) ‘ideolojik bilim’ retoriği üreticileri grubuna dâhil olmaktadır; Yani (UPD)’nin rıza imalatı (Chomsky’ye selam!) sürecinde devşirip kadrosuna dâhil ettiği “organik entelektüellere” (Gramsci’ye selam!).
c-2) Yazarın, İslami referanslara sahip olduğunu alalamaksızın proton pseudos akıl yürütmeleri sonucu ulaştığı yargılarını retoriğine yedirmiş olduğu akıldır. İbrahimi/Semavi dinlerin homoseksüel yönelimlere bakışı oldukça serttir ve toplum bunlardan men edilmiştir. 1973 öncesi ve İbrahimi/Semavi dinlerin referanslarıyla olguya bakanların kullandıkları argümanların 2012’de yayınlanan kitapta zikredilerek yeniden üretilip heteroseksüel yönelime sahip olmayanların ‘sapık’ ilan edilerek yaftalaması tam anlamıyla nefret söylemine karşılık gelmektedir.
c-3) Kadın yokluğu nedeniyle geçici yönelimle cinsel ihtiyaçlarını ikame ederlerse, muhtemelen ’aktif’ olanlar kastediliyor, ‘sapık’ kategorisine dâhil edilmezler. Böylece erkek egemen kültürün, ‘aktiflik’, ‘erkeklik’ olarak yeniden üretimi gerçekleştirilir. Örtük olarak öylece kıyıda gibi duran bu ‘kavrayış’ proton pseudos’un bir başka örneği olarak gösterilebilir. Bu daha açık şu şekilde de ifade edilebilir: Homoseksüel kullananların, bunu bir tür yoksunluk nedeniyle yaptıklarının ileri sürülmesi oysa cinsellik arzusunun neticesidir, hatta bizatihi arzunun kendisidir. Neticede arzulanan hemcinstir, ereksiyon olan da olunan da ‘erkek’tir.
d-) Yazar, kitabının sonuç bölümünde ”Genel kabul kabul gören bir bilgiye göre hükümlü tutukluların manevi değerleri zayıftır. Manevi değerleri zayıf olan hükümlü tutuklulara zorunlu din dersleri sınıf ve ibadethanelerde verilmek suretiyle maneviyatları güçlendirilmelidir.” (s.339) retoriğini üretir.
Yazılmada da alınan dördüncü proton pseudos örneği, “manevi değerlerin zayıflığın” konusunda yapılmaktadır. Oldukça geniş bir örneklere dayanan anket çalışmasında suçun nedenleri arasında anılan kalemler içinde din, dinsel inanış ve ‘doz’u yer almamaktadır; nitekim kitabın 208. Sayfasında “Suç işlemede etkili olan faktörler” şu şekilde sıralanmıştır:
İşsizlik/Parasızlık, % 33,4
Arkadaş Çevresi, % 33,2
Ailevi Sorunlar, % 19,6
Uyuşturucu madde kullanımı, % 12,6
Psikolojik sorunlar, % 11,3
Eğitimsizlik/Cehalet, % 10,8
Geleceğe yönelik umutsuzluk, % 9,6
e-) Yazar, ıslah süresince “hapis cezası ile tahliye sonrası yaşamda sorumluluk sahibi birey olunmaya katkı sunmak amaçlanmaktaysa da hükümlüler, cezaevinde rahata, yönetilmeye özerkliğini kaybederek hazırcılığa alışmaktadır.’ (s.103) yargısını paylaşır. Zorunlu din dersiyle özerkliğini kaybeden kişinin, harici bir kişi, grup, kurum vb. odaklara tabii olmasının mevcut durumunu derinleştireceğini ya da pekiştireceğini ya öngörememekte ya da bir tür kolay olan kitabın kendi içindeki dağınıklığınla ‘uyumlu’luğunu sağlamakta, daha kısa bir anlatımla: Elinde çekiç olan, her şeyi çivi görürmüş!”
Sonuç:
Eleştirel okumaya Ek
“Türkiye yarımlılıklar ülkesidir” tezi, yazılamada eleştirel okumanın nesnesi olarak ele alınan kitap tarafından da ne yazık ki doğrulamakta. Ağırlılık olarak referans ve felsefe gibi pür kuramsal bir alanda akademik çalışmalar yayınlayan bir yayınevinin editöryal bir süreçten geçirmeden kitap yayınlaması, ülkemin maneviyatını aşıp ‘fıtrat’ına dönüşen özensizliğin, gayriciddiliğin örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir.
Yarımlılıklarınızdan mürekkep subreel bilincinize selam!
V. Metin
Kasım 2015, Ege
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder