5 Aralık 2015 Cumartesi

Kitlelerin Bilgeliği & Kangren Üzerine



   Bir akıl tutulmasından öte yaşananlar. Ne sosyoloji ne siyaset bilimi ne ekonomi ne ... kuramları, yaşananları anlamamıza yetiyor. Ortada bir devlet aklından söz edilebilecek politikaların, halk sağduyusunun olup olmadığı da tartışılır durumda.
 
   Yasal süresini bitirmiş, rutin işler dışında yapacakları yasal olsa bile meşruluğu tartışılabilecek bir hükümet; artık hukuken de suç işleyen, ettiği yemine uymayan, başında olduğu devletin anayasasına, teamüllerine aykırı davranan bir cumhurbaşkanı; ülkeyi savaş batağına çeken politika yangınına odun taşıyan 'barışsever' bir örgüt. Her gün "soap opera" gibi sürdürülen tiyatromsu koalisyon görüşmelerini izleyip olup bitenleri anlamlandırmakta iyice zihni karmaşıklaş(tırıl)an kitleler. Hayatı kamplaştıranların kötü bir replikası olan TU programları ve slogancılıktan, ideolojik sözcülükten öte geçmeyen, bilgi vermekten ziyade tarafgirliğe boğulmuş, boğulduğu ölçüde samimiyetini kaybetmiş, "ağız dalaşı"ndan öte geçmeyen fikircikler uçuşması. Düşünmeden ziyade çağrışımsal imgelemlerinde daha çok savunma ve/veya saldırı amaçlı, cephaneye dönüştürülen argumancıkların savurulması. Moderatörün, önceden hazırlanmış mizansende, tartışmaları alevlendirici tutumu, sansasyon arayışı tutumlar...

   Koalisyon maskaralığı, halkın gözünün içine bakılarak söylenen yalanlar, bunları rasyonalize etme çabasında devlet müttefiği organik aydınlar, akademisyenler, sivil toplumcular ve gazeteciler...
 
    Erdoğan, görevi, hükümeti kur(a)mayan Davutoğlu'ndan alıp Kılıçdaroğlu'na vermek zorunda(ydı). 'Abi-kardeş' bunu bildiğinden 45 günlük süre bitinceye kadar top çevirmeye devam ettiler. Erdoğan, makamının bir gereği olarak hükümeti kurma görevini Kılıçdaroğlu'na Meselesi"ni mesele görmüyor, konuyu, yalnızca 'terör' kavramıyla açıklamaya çalışıyor, çözümüyse sıkıyönetim! Oysa CHP, MHP ve HDP, daha 7 Haziran akşamında pek çok kişinin sezgisel olarak ifade ettiği gibi bir araya gelip makro hükümet politikaları yerine AKP'nin tahrif ettiği ve üzerini kapatmaya çalıştığı kanuları ifşa edip kamuoyunun bilgisine sunmaya, üzeri örtülen dosyaları 'kirli' işleri, Meclis Araştırma Komisyonu'nca incelemeye odaklansa(ydı) ve seçim için de bir tarih belirlese(ydi)... Eşzamanlı içerideki toplumsal gerilim ­-özellikle olgu bazında MHP-HDP ittifakı- bir araya gelen ve uzun yıllardır iktidar alanı dışında kalmış grupların vereceği ..........  azalması  beklenir(di). Diğer yandan bölgesel ve dünya kamuoyunda yeni yüzlerin görünmesi, Türkiye'nin sosyal algısındaki yarılmaları sağaltmaya başlar(dı).
 
    Rasyonel ve siyaseten doğru olan da bu(ydu). AKP'nin "ucube parti devleti"ne dönüştürdüğü T.C'nin kurumsal yaralarını kronikleştiren ve yapının infilak etmesine neden olacak Erdoğanca yaklaşımlar, bütün ülkenin yanmasına neden olacak. Eşzamanlı PKK ile yapılacak bir ateşkes, bütün ülkenin restorasyona odaklanmasına imkân sağlar(dı). Kürt Hareketi de bu misilleme, kan davası güden politikasından vazgeçip ülkenin sağlıklı işlemesine destek olur/du; çünkü ancak güçlü bir meclis ve demokratik yönetim, kangrene dönüşmek üzere olan bu soruna neşter vurabilir(di). Kendisi demokrat olmayan bir hareketin/davanın, demokrasi getirmeyi iddia etmesi bir tür paradokstur ve/veya oksimoron.

     Kurumların dejenerasyonu, göreli sürenin ardından yıkılmaları yönünde talepler yaratır. Parti aklının devlet aklına dönüşüp -ve/veya devlet aklının parti aklına- "1990 görünümlü 1930 model 2015 trafik tescilli ucube parti devleti"ni kurumsallaştırmakta.
 
   Hayatın ürettiği bu güncel durum, "çözüm"ü de göstermektedir. Siyasi hareketlerin sorumlulukları, hayatın ürettiği sorunlara devletin mekanizmalarına sivil toplumu dahil ederek çözüm/ler üretmektir. Toplumsal kamplaşmanın derinleştiği, kurumsal yönetilebilirliğin sıkıştığı bir ortamda topu taca atmanın siyasi, ekonomik ve hiç şüphesiz toplumsal sonuçları olacaktır.
 
   2002 seçimleri, "bilinçsiz" diye nitelendirilen seçmelerin "kitlelerin bilgeliği"yle hareket ettiğinin en somut örneğini gösterir. 2015 7 Haziran seçimleri de. 13 yıllık AKP iktidarının kamplaştırıcı, kindar, kandar, savaşçı, yer yer nefret söylemi üreten, kusan politikalarını onaylamadığının işaretini, kitleler, yine bilgece göstermiştir. Sandığa gitmeyen seçmen kitlesinin kahir ekseriyetinin AKP tabanı olduğu önceki seçimlerle alınan oransal değil ama sayısal sonuçlarla karışılaştırılarak görülebilmekte.
 
    "İktidar, ittifaktır." denir. AKP'nin ittifaklarını birer birer kaybetmesinin zorunlu sonucu, iktidarı(nı) kaybetmesidir. AKP'nin, Erdoğan'ın buna direnmesi "ölüm" sürecini geciktirmek dışında bir işleve sahip değildir. AKP'nin "devletin ideolojik aygıtları"nı her gün daha sert biçimde kullanması, girdiği bu ölüm sürecinde "by pass" dışında bir işe yaramayacaktır. Ölüm süreci/ni ya da iktidardan gitmesi/ni geciktirdikçe maliyetler de artmakta ve "çözüm"den uzaklaşmaktayız. CHP'nin öncülüğünde kurulacak "onarım" hükümeti, Türkiye için hayatın ürettiği bir çözüm olabilir/di; oysa siyasi ucuz hesaplar, AKP'nin hukuksuz, meşruiyeti yitirmiş politikalarıyla birleşince el birliğiyle yangına odun taşıyoruz; sonuç: her gün ölümler.
   Sözün özü eylemse,  o halde "sorun"a dair çözümlerimiz nedir? Yanlış, yanlışla düzeltilebilir mi? İnsan, sezgisel bilme gücüne (de) sahip bir varlıktır; etik olarak da vicdana. Ölümlerin yanın da olmaya devam edecek miyiz?  Niçin? Hangi çözüm?
                                                                                                              V.Metin Bayrak
                                                                                                              16-20/08/2015
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder