iletişim fakültelerinde okutulan gazetecilik dersine girişte verilen ve artık anekdota dönüşen örneği, sanırım, bilmeyen yoktur: bir köpeğin bir insanı ısırması haber değildir ama tersi haberdir. şimdi, bu örnekten hareketle dün (23 nisan 2014) taxim hill’de ermeni meselesiyle ilgili yapılan bir dizi toplantı kapsamında soykırımla yüzleşme forumunun “16.00-17.30 Soykırımla yüzleşme sürecinde siyasetin rolü” başlıklı oturumunda konuşmacıların (Demir Çelik (BDP Milletvekili), Şenol Karakaş (DSİP), Murat Paker (Öğretim Üyesi, YSGP) ardından söz alan bir kişi, işçi partisi genel başkanı doğu perinçek’in aihm’deki beraatinden yola çıkarak “soykırım” ile ilgili bir soru sordu. ardından salonda kısa süren bir tartışma yaşandı ve iki kişi, salondakilerin protestosu ve sözlü saldırıları altında salondan çıkarıldılar. oturumunda vuku bulan olay, bu yazının yazılma nedenidir. ilgili oturuma şu saate kadar (24 nisan 2014, tsi 16:35) iki habere rastladım. ikisini de aşağıda paylaşıyorum:


toplantıda çağrılı konuşmacının soru soran kişiye yönelik “neo-faşist” söylemi ile soru soran kişinin öcalan’ı kast ederek “terörist başı” demesi arasında söylem(in) niteliği anlamda herhangi bir fark olmadığı kanaatindeyim. özleri ya da dayandıkları fon itibariyle aynıdır.
hiçbir adil yargılama süreci işletmeden yapılan cezalandırma olarak ifade edilebilecek linç, iktidara içkindir. cemaatler, hukukla değil, kendi iktidar alanlarını koruma adına hareket ettiklerinde karşılaştıkları sorunları meşreplerince ‘çözerler.’ burada örneği yaşanan ‘çözüm’, usul anlamıyla bir tür linçtir.
bir ırkçının ya da milliyetçinin faşist ya da totaliter yanlısı olması zorunlu olmadığı gibi bir sosyalistin de demokrat olması zorunlu değildir. hoş, bir sosyalistten “demokrat” olması beklenir. oysa bir ırkçıdan, milliyetçiden, radikal dinciden demokrat olması aynı oranda beklenmez. bu, tıpkı bir felsefecinin küfelik oluncaya kadar içip meyhanede sızması ve ardından arkadaşlarınca ya da meyhane çalışanlarınca evine götürülmesinin haber değeri olmaması; oysa mahalle caminin imamının aynı sahnenin aktörü olmasının haber değerinin olması gibi…
cemaat tipi örgütlenmeler, sosyal anlamda kapalı topluluklardır; bu nedenle de cemaat üyeleri mahallelileşirler; üyelerine de “mahalle baskısı” uygularlar. hakikat, olgunun insanca kavranması, olguya dair ileri sürelen bilgidir. olgunun sonsuz boyutu olduğundan olguya dair geliştirilen ya da üretilen bilgi de sonsuz yüze sahiptir. olguyu, belli bir yüzüne ya da boyutuna indirgeyerek kavramanın neticesinde elde edilen “bilgi”den yola çıkılarak üretilen ‘hakikat”, hiç şüphe yok ki “hakikat”in bir boyutu olabilir, kendisi değil. mahalleli, ideolojik angajmanına göre olguya değil, olgunun belli bir boyutundan hareketle üretilene odaklanırsa hakikatin bir yüzü mutlaklaştırılırsa dogmaya dönüşür; dayatılırsa totalitarizm pratiği yaşanır. burada “bilgi” değil “dogma” vardır ve dogma ise inancın konusudur. inanç ise iman yani güven üzerine kuruludur. süreç, kişinin iman etmesiyle başlar, mahallesinin ‘hakikat’ine inanır, inançları doğrultusunda hareket eder ve dogmatikleşir. dogmatikleşmesi, diğer “algı”lara kapanmasına, sertleşmesine… ve bunların sonucu tolerans eşiğinin düşmesine neden olur.

sonuç teziyle, ülkenin kanla beslenen şiddete içkin linç kültürüne dikkat çekmeyi amaç edinen bu yazılamayı, bitirelim: karşısında olunan “şey”e teslim olmak, ona hizmet etmektir. linci ve şiddeti besleyen kültürü büyütmektir. 23 nisan günü pratiği yaşayan olgu, linçtir. salondakiler de -ben dahil- “seyirci” ya da “izleyici” statüsünde suça ortaktır.
v. metin bayrak
23-24 nisan 2014’taksim, istanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder