12 Mart 2013 Salı

karşı duvarlar


karşı duvarlar ya da duvarların saklayamadıkları



sosyoloji eğitiminin ardından güzel sanatlarda akademik eğitimine devam ederek bir anlamda hem mektepli hem de alaylı ressam olarak dokunuyor hayata erdal ateş. bunu, en çok karşı duvarlar adını verdiği sergisinin mütevazı kataloğundaki metni okuyunca görüyoruz. erdal ateş'ten dinleyelim: “Karşı duvarlar, onların (duvarların) içi ve dışı: çocukken eşyasız, boş bir evin içinde olmak beni çok etkilerdi. bazen mahallemizden birileri taşınırdı. O boşaltılmış, eşyasız ev, hemen kendini gösterirdi sanki. Neyini gösterirdi? Bırakılmışlığını. İşte bu bırakılmışlık, kanayan bir yara gibidir. Bir insanı sarıp sarmalayan giysileri çıkardığınızda nasıl insanın çırılçıplaklığı ortaya çıkarsa, bırakılmış evler de aynen öyledir. Hep giyinik görmeye alıştığımız birini, birden çıplak gördüğümüzdeki şaşkınlık ve merak duygu gibi. Şaşkınlık ve merak, beni o boş evlerin kıyısına, kirli pencere camlarına çekmiştir hep.”



çalışmalarını ankara'daki atölyesinde sürdüren erdal ateş'in çalışma alanında resmin yanında video projeksiyon, enstalasyon, fotoğraf ve nesne-ışık düzenlemeleri bulunmakta. işleri, ankara ve istanbul'da kişisel sergilerde, pek çok karma sergide ve 2012 berlin bienalinde sanatseverlerle buluşmuş.

Ateş, resimlerinde, duvarların görüntüsü ile bunların kendisinde yarattığı hayalleri soyutlayarak anlattığını dile getirerek yaratma süreci ve kullandığı teknikle ilgili: ''İnsan eliyle yaratılmış ama parçalanmış, bozulmuş nesnelerin iç içe bir araya gelmesiyle oluşan kompozisyonu ele alıyorum. O görüntüleri hayallerimle birleştirdim. Resimlerde tuval üzerine polyester köpük, üzerine özel çimento, üzerine akrilik boya, özel hazırlanmış boya kullandım ve kimi resimlerde duvarları yansıtmak için elektrik buatları monte ettim.'' (Erişim: 11 şubat 2013: http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=28302)



karşı duvarlar başlıklı sergide yer alan resimleri, yukarıda kısaca alıntıladığım öyküsüyle birlikte düşününce bir dizi kavram, aniden kapısı açılan tavan arasından pürtelaş içinde çığlık çığlığa uçuşan yarasalar gibi sardı zihnimi... yakalayabildiklerim:
örmek: geçmişte olanı, yaşanılanı kapatmak adına,  izlerini silmek adına, perdelemek için bir başkasıyla çevirmek...
boyamak: sinen yaşanmışlığı gizlemek, yenilik hissi vererek yanılsama yaratıp mevcuda yeni kimlik vererek mülkiyet(in)e almak...
kapatmak: fişini çekmek, son vermek, kontrolü(nü) elinde tutmak, başka bir sayfaya geçmek...
ambalajlamak: saklamak, için dışa ezilmesini sağlamak, dışsızlığın imkansızlığının göstermek, içini çıkarmak, içe ulaşımı uzatmak, meraklandırmak...
kendimizi yansıtmak: kendimize mal etmek, imza atmak, iz bırakmak, damga vurmak, başkasından farklı olduğunu göstermek, yenilemek, kazımak...
görmek: suretin altına bakmak, özü ifşa etmek, anlamak, yargılamak, tahammül etmek, unutmak, görmezden gelmek, orada olmak, oynamak, mış gibi yapmak...
maskelemek: kabuk bağlamak, dökülmek, ortaya çıkmak, çatlamak, kusmak, zaman, yarayı kapatmak, kanırtmak, kanatmak, hatırla(t)mak...
sinmek: özüne işlemek, tarihinde yer almak, unutamamak, kimliğinin parçası olmak, yok etmenin imkansızlığını hatırlatmak...



gerçek yüzünü gördüm, maske(n) düştü... ifadelerinde örtük biçimde yer aldığı gibi tahammülümüz yoktur... oyunlarla oynamak, geçmişe sünger çekmek... orada yaşayanların kokularını, izlerini boya ve yeni eşyalarla ortadan kaldırdığımızı düşünmek ne büyük safdilliktir... geçmişin izlerini tümüyle ortadan kaldırmak, sünger çekip oturmanın imkansızlığıyla yüzleşmek... her birimizin geçmişten gelen tanıklıklarımızın toplamı olduğumuzu idrak etmek...



varlığı, örtüsüz görmeye cesaretimiz yoktur çoğumuzun... perdelemektir telaşımız... perdelenmiş, ambalajlanmş suretler... yanılsama, verdiği ‘güven’le doldurur insanın kurulmuş içini... örtmeye çabalar, saklarız... makyaj, güzel görünmenin yanında altta duranın saklanmasıdır bir bakıma, kendiyle barışık olmamanın da...



karşı duvarlar, duvar, karşı, karşılaşmak, boyamak, kapatmak, dokunmak, sinmek, geçmiş... gibi daha pek çok kavrama dokunan işlerin yer aldığı bir sergi. bu kavramları resimde ete kemiğe büründürmek, bunu soyut birtakım figürler üzerinden neredeyse paletteki tüm renkleri kullanarak hem de teknik olarak alışılmadık bir yolla işlemek, sanatçılık yanında zanaatçılık da gerektirmekte; erdal ateş sanatçılığın klasik anlamını da taşıyan bir usta olarak ikisinin de hakkını verdiğini gösteriyor yaptığı resimlerle.



sergi, açıldığı günden bu yana daha çok genç sanatçıları istanbullu sanatseverlerle buluşturmaya çalışan galata'daki galeri bu’da 11 ocak - 03 şubat tarihleri arasında gezilebilir...



v. metin bayrak
levet, istanbul, 2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder