18 Aralık 2019 Çarşamba

Düşünme Üzerine

Düşünme Üzerine*
“İnsanlar, voroluşu gereği bilmek isterler.” Aristoteles

Sorular: Yola Çıkış 
Konuşmanın kısa açıklamasından yola çıkarak ne düşündüğünüzü merak ediyorum.
Ne düşündünüz? 
Bunu nasıl yaptınız? 
Düşünmenin nasıl bir süreçle gerçekleştiği üzerine hiç düşündünüz mü? 
Düşünme üzerine düşünmek, size ne ifade ediyor? 
Düşünmeyi nasıl anlamlandırıyorsunuz? 
Düşünmek, öğrenilir mi? İnsan türü dışında düşünen canlı var mı? 
Düşünmek, ölçülebilir mi? 
Düşünmekle ilgili neleri merak ediyorsunuz? 
Merakınızı teleme alarak “düşünmek” olgusuna dair birer soru üretebilir misiniz? 

Temsiller: Isınarak Alanı Kamusallaştrırma 
Kavramsal temsiliyetlermiz
Düşünmek ile ilgili üç kavram bir de imge ya da metafor paylaşabilir misiniz? 

Bilgisel içeriklerimiz
Düşünmeye dair bilgi içeren bir ifade / önerme paylaşabilir misiniz? 

Nasıl? Nasıl hissettiniz? Ne düşündünüz? Soruda bir şey dikkatinizi çekti mi?
“Düşünceler soyut, duygular gerçektir.” sözünden mülhem konuşmamız bağlamında kurdum
bu soruyu. 

Giriş
İnsanın, canlılık kategorisine paralel ikinci bir dünya ya da çevre oluşturma süreci, ayağa
kalkıp kendine sorduğu “Kimim?” “Neredeyim?” “Ne yapıyorum?”sorularını sormasıyla başlar.
İnsan/ın bilinci, bu üç soruya verdiği yanıtlardır bir bakıma; şöyle ki ‘normal’ yani olanın ya da
olgunun bilincinde olan kişi, kim olduğunun –pazarcı-, nerede olduğunun –pazarda-, ne
yaptığının –domates, biber, patlıcan sattığının– bilincinde olandır. Olgunun psikolojik
boyutuysa “gerçeklik algısı” kavramıyla ifade edilir. Yani bir kişi, kim olduğunun, nerede
olduğunun, ne yaptığının bilincinde değilse ‘normal’ değildir; İbrahimi dinler açısından
cennetliktir; hukuksal açıdansa yaptıklarından sorumlu değildir.

İnsanın insanlaşma süreci, şüphesiz tamamlanmış değildir, sürmektedir; ve bu, belli bir
noktası olan yani bitimli bir süreç değildir. Ayağa kalktığı günden bu yana genel anlamda
kültür kavramı altında toplayabileceğimiz her şey –bilimler, sanatlar, felsefeler, dinler-, bu
üç soruya verilmiş cevaplardır; ve cevaplara her gün yenileri eklenmektedir; uygarlık,
cevapların toplamıdır, dünya/mız da.

Aristoteles’in sözü, bu konuşmanın ana eksenini oluşturmakta. İnsan, kültürel bir canlı olarak
ne yaşadığını anlamlandırmak ihtiyacı duyar. Anlamak, onun canlı ve kültürel valığına karşı
sorumluluğudur aynı zamanda. 

İnsan Nedir? - Homo Sapiens Sapiens
İnsan, sonsuzluğun içinden süzülüp gelen 4.5 milyar yaşındaki Dünya adlı gezegende 300
milyon yıllık canlılığın türevi. 7 milyon yıla kadar tarihlendirilen insan, 2 milyon yıl önce
evrimleşmeye başlar, 1.5 milyon yıl süren ayağa kalkma sürecinin ardından Homo Erectus’a
dönüşür. 500 bin - 100 bin yılları arası Homo Erectus sahnededir; Homo Sapiens Sapiens’in
(Men Wisdom) 50 bin yıldır sahnededir. Son 10 bin yıldır da kendini tehlikelerden uzakta
güven içinde hissederek besleniyor, uyuyor ve sevişiyor. Aynı zamanda kurumsal bir
yapılanma içinde yaşıyor. 

Uygarlık Belleği: Sözlük - Etimoloji 
Düşünmek eyleminin farklı dillerdeki etimolojileri
Türkçe etimolojide düş’ten, düş görmekten geliyor; bütün canlılar rüya görürler; insan da.
Rüya ile düş eşanlamlı kullanılsa da düşün, ki fikrin Türkçesi düşündür, iradi eylemdir bir
bakıma. 

düş, Türkçeş Türk Dil Kurumu Sözlüğü 
1. isim Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya:
"Dadaloğlu'm, sevdası var başımda / Gündüz hayalimde, gece düşümde" - Dadaloğlu
2. isim, mecaz Gerçek olmayan şey, imge.
3. isim, mecaz Gerçekleşmesi istenen şey, umut.

düşünmek, Türkçe, Türk Dil Kurumu Sözlüğü 
Bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden
yararlanarak düşünce üretmek, zihinsel yetiler oluşturmak, muhakeme etmek
Aklından geçirmek, göz önüne getirmek; zihniyle arayıp bulmak
Bir şeye karşı ilgili ve titiz davranmak
Akıl etmek, ne olabileceğini önceden kestirmek
Tasarlamak; Tasalanmak, Kaygılanmak; Farz etmek

rüya, Arapça
1. isim Düş:
      "Annemi ölmüş gördüm rüyamda / Ağlayarak uyanmışım" - Orhan Veli Kanık
2. isim, mecaz Gerçekleşmesi imkânsız durum, hayal:
"Bu saadetin bir ay, bir buçuk ay sonra yeniden bir rüya olacağını bile aklına getirmiyordu."
- Reşat Nuri Güntekin
3. isim, mecaz Gerçekleşmesi beklenen ve istenen şey, umut.

dream (v.)
mid-13c., dremen, "to have a dream or dreams, be partly and confusedly aware of images
and thoughts during sleep," from dream (n.). Transitive sense of "see in a dream" is from
c. 1300. Sense of "think about idly, vainly, or fancifully; give way to visionary expectation" is
from late 14c. Related: Dreamed; dreaming. To dream up "picture (something) in one's mind"
is by 1941.
https://www.etymonline.com/word/dream#etymonline_v_15895

think (v.)
Old English þencan "imagine, conceive in the mind; consider, meditate, remember; intend,
wish, desire" (past tense þohte, past participle geþoht), probably originally "cause to appear
to oneself," from Proto-Germanic *thankjan (source also of Old Frisian thinka, Old Saxon
thenkian, Old High German denchen, German denken, Old Norse þekkja, Gothic þagkjan).

Old English þencan is the causative form of the distinct Old English verb þyncan "to seem,
to appear" (past tense þuhte, past participle geþuht), from Proto-Germanic *thunkjan
(source also of German dünken, däuchte). Both are from PIE *tong- "to think, feel" which
also is the root of thought and thank.

The two Old English words converged in Middle English and þyncan "to seem" was absorbed,
except for its preservation in archaic methinks "it seems to me."

As a noun, think, "act of prolonged thinking," is attested by 1834. The figurative thinking cap
is attested from 1839.
https://www.etymonline.com/word/think#etymonline_v_10759

Kolaj: Deyimler - Atasözleri - Aforizmalar
Akıllı, söylemeden önce düşünür, akılsız düşünmeden söyler.
Saçın ak mı kara mı, önüne düşünce görürsün.
Akıllı düşününceye kadar deli oğlunu everir.
Önce düşün, sonra söyle.
Kim özgür düşünürse, iyi düşünür. Alman atasözü 
İnsanlar ne kadar az düşünürlerse, o kadar fazla konuşurlar. Montesquieu 
Çok düşünmeye çalışmalı, çok bilmeye değil. Demokritos 
Herkesin aynı şekilde düşündüğü yerde, hiç kimse fazla düşünmüyor demektir.
Walter Lippman 
Bir insan bütün gün ne düşünüyorsa, kendisi de odur. Emerson 
Akıllı insan düşündüğü her şeyi söylemez, fakat söylediği her şeyi düşünür. Aristoteles
Düşünmeden konuşmak nişan almadan ateş etmeye benzer. İngiliz atasözü 

Dil-Terim-Kavram
Terim - Kavram - Realite (Tekillik) 

Kavramsal Düşünme
Tek teklerden hareket ederek, öze ulaşıp onu tekilliklerden soyutlamak, kavramın, genelin
bilgisine erişmek

Bilinç Ontolojisi: Düşünme - Dil - Bilinç Diyalektiği 
I. Doğal Dil
Varlık – İnsan – Özdeşlik – Doğrudandık
Doğal Dil, insan türünün antroposentik anlamda henüz bilinçten yoksun olduğu döneme
işaret eder. Bilinçten yoksunluk, pür doğasallık, insanın evrim sürecinin henüz başlamadığı
döneme eşlik eder.

İnsan türü dâhil her varlık, bütünlüğü olan birlik, yaşam, doğa içindedir. Ben ve öteki ayrımı,
henüz, söz konusu değildir. Var olanlar, canlı – cansız, tehlikeli – tehlikesiz, yararlı – zararlı
vb. dikotomik olarak kategorize edilir. Yaşamsal içgüdüyle ve koşullanmayla nesne ve imgesi
arasında özdeşlik söz konusudur. İnsan, henüz dilsizdir, bilinçten yoksun; varlıkla dolaysız
bir ilişki içindedir, özdeştir.

II. Dillenme
Varlık – İmgelem –Mekân
a. İlk mırıldamaların başladığı, bir ya da iki heceli sözlerin çıkarıldığı, “el-kol hareketleri” ile
kimi kaygı, korku, mücadele yollarının aktarıldığı dönemdir.
b. Dilsel bir varlık olarak insan ve bilincini önceleyen bir tür hazırlık dönemi olarak da
düşünülebilir. İnsanla varlık arasına kavramlar girmeye başlar. İnsan bilincinde nesne/varlık,
zihinsel imgelem yoluyla canlanmaya başlar. Bu dönemde birkaç hecelik dil ve el-kol
hareketleri bilinçte oluşan ve nesneyle eş anlamlılık dışında oluşanı anlatma pratiğidir.
c. İnsanın ayağa kalkamaya başladığı, doğal akışının değişmeye başladığı, ön
ayaklarıyla – henüz elleri değildir – taşları alıp birbirine vurmaya başladığı, alete, daha
doğrusu zihninde oluşturduğu biçime yöneldiği dönemdir. O “biçim”, kültürün temelidir;
çünkü doğadan soyutlanmıştır. Nesneyle ya da varlıkla insanın arasına simge, dil, kavram
girmiştir.

Derkenar – I
İlk dönemde genetik yol dışında “bilgi” aktarılmaz. Oysa ikinci dönemde nesne, yani av için
sivriltilen taş ve mızrak, aktarılır. Bunlar, artık, birer kültür ürünüdürler. Kaldı ki taşları
sivriltmek için ayağa kalkan insan türü, doğasallığından yavaş yavaş uzaklaşmakta ve
doğasıyla ürettiği kültürü arasında diyalektiğin sonucu çatışmalı bir varlığa dönüşmektedir.

III. Dilsel - Varlık – Kavram – Yazı – Tarih
a. Bu dönemde oluşmaya başlayan dil ile ikinci dönemde realize olan simge – varlık – birleşir.
Bu dönemde hem nesne hem de o nesnenin yapay dilde ve bunun hem nedeni hem de
sonucu, bir anlamda özdeş olduğu bilinç, kendini göstermeye başlar. Bilinç, insanın,
insanlaşma süreci denen evriminde kritik bir dönem, bir tür kırılmaya karşılık gelir.
b. Komünler şeklinde yaşayan avcı ve toplayıcı toplumlarda nesne – dil eş-zamanlılığı,
insanı bir kültür varlığına evriltir. Nesneler çoğaldıkça, onlara ad verilir; bunların yapılışının,
kullanılışının aktarımı, eşzamanlı, dili yapılandırır. Karmaşıklaşan nesneler ve kültür, dili ve
nesnesi ile öznesi olan bilinci şekillendirir. Dil – varlık diyalektiği bilinci yapılandırdıkça kültür
dünyası genleşir ve doğa da kültür dünyasına dâhil edilir. Varlıkla insan arasına “dil” girer: dil
ile birlikte insanla bilgi arasında artık “zaman” vardır. Bu, yeni bir durumdur ve günümüz
insanının bilincinin kökleri burada da aranabilir.
c. Henüz yerleşik hayata geçilmemiştir. Çeşitli kovuklar ve mağaralar kullanılır. Mağara
duvarlarına ağırlıklı olarak habitatlarındaki mücadeleler dinsel birtakım saiklerle de
soyutlanarak resmedilir. Sanatın öyküsünün de başlatıldığı bu örnekler, insanla varlık arasına
nesneleşmiş simgenin girmesidir. İz bırakmaktır. İmgenin simgeye dönüşmesidir. Dillenme,
zihinsel tasarımın sesli, şekilsel, resimsel vb. formlarda dillendirilmesidir. Kültür, imgelerin
çeşitli dilsel formlarda dıştalanmasıdır.

IV. Altdil/ler
Varlık/lar – Diller – Metalanguage – Altdil/ler
a.  Yerleşik hayata geçilmesiyle mimari mekanlar üretilir. Toprak işlenir. Yaşanan çevre
süslenerek habitat manalandırılır. Çeşitli sembollerde ve/veya sembollerle dinsel, büyüsel
iletiler yaratılır.
b. Yazının keşfiyle birlikte insan ile varlık arasına yazı girer. İnsanın yarattığı ikinci dünyanın
temelleri atılmış ve insanın en büyük hapishanesi olan mana dünyası böylelikle inşa edilmiş
olur. İnsan, dil ile artık bilim üretmek zorundadır. Çünkü doğadan soyutlanmış, dünya içinde
dünya kurmuş, doğal dünyanın içine, onunla özdeş olmayan bir tür replika yahut simülasyonu
olan mana dolu bir dünya kurmuş ve içine girmiştir; burası içinde açılacak sonsuz kapısı olan
bir yerdir; çıkışı yoktur. İnsan, kültürle, işte bu sonsuz kapılı labirente hiç çıkmamacasına
girmiştir. Bilimler, işte bu labirentteki kapılar toplamıdır. Bilimler, bilincin hem nedeni hem de
sonucu olan bu sentaksın ürünü olan semantik bellektir.

V. Dijitalleşme - Varlık – Varlık – Dolayısızlık
Bilgi toplumu, kitle iletişim araçları, yazılım, internet, online erişim, sanal, artırılmış gerçeklik,
insanın arayüze dönüşmesi, avatar/laşma vb. günümüz insanının bilincinin gramerinin
sentaksının ve de facto semantiğini oluşturan terimleridir. İnsanla doğa arasında, dijital çağla,
dolaysız ilişki yeniden kurulur. Simulakr/lar, tam da bu noktada anlam kazanır. Kimi
eğitimlerin – pilot, sürücü vb. simülasyonlar da yazılımın yarattığı illüzyonlarla yapılması,
insanın maziye yani doğal duruma avdeti olarak da yorumlanabilir, lakin bu avdet, yukarıda
da anıldığı gibi, dairesel değil sarmalıdır.

İnanç
İnsan, dille düşünür, dille kurar dünyasını ve o dünya içinde diliyle yaşar. İnsan, düşünerek,
inananarak yeni connectomlar oluşturuyor; insan, hayatını düşünmekle yani bağlantılar
kurarak oluşturuyor; bunun kitleselleşmesi bir anlamda kültür; buradan hareketle “Kültür,
düşünmenin türevidir.” denebilir. 

DNA
1953’ten bu yana genetik aktarımın DNA kanalıyla olduğunu ve canlılığın özündeki ortaklığı
biliyoruz. İnsan, üç belleğin toplamıdır. Birincisi 300 milyon yıllık canlılık; ikincisi, 7 milyon
yıllık türsel; üçüncüsü ise atasal ya da soysal bellek. İnsanın ne kim olduğu ne de bilinci bu
üç bellekten azade biçimde değerlendirilemez. 

Sinirbilim
Neuroscience ya da nörebyoloji, sinir sistemini konu alan bilimsel bir çalışma alanıdır.
Biyolojinin multidisipliner bir kolu olan sinirbilim, psikoloji, anatomi, moleküler biyoloji, gelişim
biyolojisi, hücrebilim, matematiksel modelleme alanlarının kesişmesi olup nöronlar ve
özelliklerini anlamak amacındadır. Bilinç, algı, davranış, bellek ve öğrenmenin biyolojik
temellerini anlamaya yönelik bu kavram nobel ödüllü Eric Kandel tarafından tanımlanmıştır.

Günümüzde oldukça moda olan sinirbilim bulguları, olguya bakışımızda paradigmaya
dönüşüyor ve mesele, maddi bir değişkene indirgenerek anlaşılıyor; milyonlarca ya da
milyarlarca hücrenin bir araya gelmesi insan etmiyor ise düşünmek olgusu da birtakım sinir
hücreleri arasındaki elektriksel iletimlere indirgenemez. 

İnsan beyni, yüz milyar nörona ve yüz trilyon snapsa sahiptir. 2 üzeri yüz milyar
miktarında -yani sonsuz- bağlantı kurma kapasitesine sahiptir. 

Düşünmek: Cangılda Patika Açmak
Düşünmek, imgelerle gerçekleşen bir olgu tıpkı rüyalar gibi. Düşün iradi olanı, logosça
anlamlandırılır; anlamlandırılan düşünme, realiteye dönüşür; realityi var kılan düşünmektir;
realite düşünmenin bir tür türevidir. 

Düşünmek, bağ kurma; beyin, saniyede milyonlarca bağlantı kurabilen bir organ; insan hangi
ilişkiyi kuruyor ise gerçeklik o oluyor. Gerçek/lik nedir? yalın olmayan devasa bir soru. 

Her ne düşünüyor isek onu anlamlandırır, rasyonalize eder o yönde davranırız. Düşünmemiz
yani kurduğumuz bağ, beynimizin cangılında patika açar; sürekli “öyle” davranırsak
(neuroplasticy) o genel bir kavrayışa dönüşür; anayol haline gelir. Örnek: Brexit sürecinde
post-truth örnekleri arasında da gösterilen fake news denilen otobüslerle Türklerin İngiltere’ye
geleceklerinin sürekli işlenmesi. Burada Hitler’in propaganda bakanı Göbbels’in şu sözü de
anılmaya değerdir: “Kullandığınız yalan ne kadar büyükse ve ne kadar sık söylerseniz inananı
o kadar çok olur.” 

Felsefe ve daha çok sanatlar, kanaatimce belli türden bir kavrayışın anayola dönüşmesini
engelleyen sigortadır. 

Bağnazlık, köşeli düşünmektir; “başka türlü de olabilir” dememektir. Oysa her olgu durumunda
sonsuz başka türlü olabilirlik durumu söz konusudur. 

Qualia? Yapay Zeka düşünüyor, analiz ediyor, problem çözüyor, değerlendiriyor, hatta karar
veriyor; son zamanlarda tıp ve hukuk alanında kullanılmasına dair çalışmalar yapılıyor,
tartışmalar yürütülüyor. Yapay Zekanın düşünmesi “qualia”sızdır; bu da burada kurulan bağın,
üretilen bilginin etik içerimden yoksunluğuna işaret eder. Düşünmek, insanca düşünmek,
qualia’yı gerektidiği gibi humanitas’ı da, urbanitas’ı da, universitas’ı da gerektirir. Bunlardan
bağımsız ya da bunları gözetmeyen düşünme, teknik, pragmatik, mekanik bir olgu; bunları
gözetmeyen sürecin etik olması da beklenemez. Düşünme ve süreçlerinde etik boyut ihmal
ediliyorsa buradaki kavrayış, kadüktür. Sokrates’in doğa filozoflarına yaptığı eleştiri burada
kullanılabilir. 

Düşünmek eylemi için hemen birkaç örnek paylaşalım:
Ege Cansen, Ekonominin temelini aslanların avlanmasından yola çıkarak doğada ve/veya
doğa ile temellendirir.
Badelenenerek arınacağını düşünenler, şifa bulacağını düşünenler

Bilinç: Kavramdan eyleme yolculuk… 
Davranış - Karar - Değerlendirme - Duygu/Deneyim/İnanç/Bilgi - Kavram

Ruh Kuramı
Fiziksel
Fizyolojik
Psikolojik
Sosyal
Entelektüel
Maanevi


Şirazlı Hafız’ın bağlamımız özelinde anılmaya değer sözüyle bitirelim. Üç gün sonra
türbesinde, ki aynı zamanda park, 24 saat divanından gazeller okunarak anılacak. Biz de
kendisini burada anmış olalım. “Kullandığınız kelimeler eviniz haline gelir.”

Teşekkürler… :-) 

* Bu içerik, Spectrum tarafından Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi'nde düzenlenen felsefe etkinlikleri kapsamında 18 Aralık 2019 tarihinde yapılan konuşmanın metnidir. 
Etkinlik bağlantısı için: https://www.facebook.com/events/734528080388314/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder