10 Temmuz 2016 Pazar

Satılık İbadet Üzerine

Ramazan geliyor: Bir bakıma seküler hayatın kamusal alandan itilip her şeyin yerini pop İslam kültürüne bıraktığı günler.

Ana yemek “oruç” olunca başta sağlık olmak üzere pek çok içerimi her yıl sanki ilk kez duyuyormuşçasına ilgiyle dinleyerek vaadedilen o cennete giden yolun istikametinin pusulası görülen TV Showlarının reyting rekabetleri kızışıyor. Her yıl tanık olduğumuz bu kareler, nedense, bir tür dokunulmazlık zırhı kazanan İslam ve kutsalları üzerinden “pop İslam”ın fütursuz hakimiyetini berkitmekte. Her tema, bir fetişmişçesine ele alınır ve asla eleştiri konusu yapıl(a)maz. Bilgi temelli bakışlar ise “sokaktaki insan”a ulaşamaz; böyle kitle kültürü “Domuz eti yersem imanım zedelenir ve cennet hakkımı yitirir miyim?”in ötesine geçmez. Sorular, Haydar Dümen’e sorulan ve yıllardır değişmeyen soruların farklı kelimelerle –key words- sorulmuş halleridir; gramerleri aynıdır çünkü sorunların müelliflerinin bilinçleri özdeştir.

Kitlenin haber ve/veya bilgi işlevi de gören yazılı ve görsel medya, süreli yayınlar ve nihayet ulema da “6 yaşındaki kız çocuklarıyla nikah kıyılabilir.” “Annenin etek boyuna göre oğlu, annesine ereksiyon olur.” “Babanın kızına duyduğu şehvet…” ile ilgili ‘fetva’ vermekle meşgul olunca ortaya saçılan ve “sokaktaki insan” tarafından ayırt edilemeyen neyin “bilgi”, neyin “inanç” olduğu, birbirine karışıyor. Bu karış(tır)ma, meslekten olanlarca yapılıyor en başta. Kimi zaman bir tıp doktoru, sağlığı inançla, kimi zaman da bir ilahiyatçı inancı sağlıkla temellendirebiliyor. Meslekten uzmanların bu denli manipülatif pazarlamacılıkları neticesinde “sokaktaki insan”ın bilinci vesayet altına alınıyor; bir tür Mankurt’a dönüşen “sokaktaki insan”, Müslümancılarca bir yandan tüketim nesnesine dönüştürülüp araçsallaştırılırken bir yandan da tekçi büyük kimliğe dayanan iktidarın payandası haline ge(tiri)liyor. Lâkin zemin, oynak olmanın ötesinde ontolojisi kaymış ve türce farklıdır artık o nedenle de tekabüliyet sorunu hasıl olmuştur.

İşte, bu yazılama, çeşitli tezleri temele alarak söz konusu karıştırmaları ifşa etmeye çalışacak; bunun için D.İ.B’ce yayımlanan Aile adındaki Diyanet Aylık Dergi’nin Haziran 2015 sayısının “Ramazan Mektebi” başlıklı özel ekinde Dr. Ayşe Dolmacı’nın “Çocuklarımıza Kolay Oruç Tutmaları İçin Yardımcı Olalım” başlıklı yazısı (S.12,13) eleştirel okumaya tabi tutulacak.

Dr. Ayşe Dolmacı’nın yazısında ileri sürdüğü tezleri ve kritikleriyle düşünmemize, yazılamamıza devam edelim:

a.     “Oruç ibadetinin kişilik gelişiminde son derece mühim bir rolü vardır. Çocuklar, bu ibadet sayesinde doğruyu söyleyen, dürüst fertler olarak yetişebilir.”
Dini bir ritüel olan oruç ile kişilik gelişimi arasında kurulan korelasyon nedir? “Mühim” rolün ne olduğu yazıda belli değildir. Sonsuz ibadet türünden biri olan orucun kişinin karakterini oluşturan doğruluk, dürüstlük özellikleriyle nasıl bir ilişkisi vardır? Söz konusu tez ya da iddianın olgusal düzlemde herhangi bir karşılığı yoktur; dile getirilen bu ifadeler bilgi değil dilek ya da temenni ifadesidir; bilgi olmadığı için de sınanmasına hacet yoktur. İnsan zihni, her şeyi her şeyle ilişkilendirebilir; ilişki, olgudan hareketle yapıldığı koşulda bilgisel bir değeri olabilir.

b.     “Çocuklarımız ve oruç konusunu üç başlık altında işleyebiliriz:
              
b.1. Genel olarak ev halkına doğru beslenme alışkanlığı kazandırmak
              
b.2. Çocuklarımıza küçük yaşlarda orucu sevdirmek

b.3. Okul çağlarında çocuklarımızın oruç tutmasına destek olmak”

Yazar, “oruç”un ‘doğru beslenme’ alışkanlığı kazandırdığını iddia ederek yazılamanın başında kısaca değinilen metodolojik hataya düşüyor yani inancı olguyla temellendiriyor oysa oruç doğru beslenme olsaydı –dikkat!- olgusal bağlamda ya da düzlemde, teolojik bağlam ya da düzlemde değil – bütün canlıların beslenme rejimi oruç üzerine kurulurdu. Oruç, doğru beslenmeye indirgendiğinde araçsallaştırılmakta ve imanın gereği olmaktan çıkarılmakta. Ne olgu imanla ne de iman olguyla temellendirilebilir.

Çocuklara küçük yaşlardan dinin şekli ritüelleri sevdirilmeye çalışılmakta oruç üzerinden. (Sorunlu olmakla birlikte bu yazılamanın sınırlarını aşan tartışmalar nedeniyle burada değinmekle yetinilmiştir.)

Okul çağlarındaki çocukların oruç tutmalarından söz etmenin ne İslam şeriatında ne de biyolojide yeri olabilir. Ramazan’ın yaza denk geldiği yıllarda okul çocuklarının oruç tutması, mental ve fiziksel anlamda kalıcı hasarlara neden olabilir; kaldı ki ne sağlığın ne de imanın gereğidir çocukların –dikkat! Okul çağı çocuklarının- oruç tutmaları.

c.      “Çocuklarımızın ilk oruç tutma deneyimlerini, en geç yedi yaş civarında gerçekleştirmelerini sağlayalım; zira daha sonraki yaşlarda oruç tutmaya olan hevesleri yavaş yavaş kaybolacaktır.”

Çocukların ilk oruç tutma deneyimlerinin “en geç” yedi yaş olarak ifade edilmesi “b” maddesinde de ifade edildiği gibi kalıcı hasarlara neden olabilir. Cümlenin ikinci kısmı, çocukların büyüdükçe heveslerinin azalacağının kaygısının ifadesi. İman ve inanç bir hevesten ziyade aklî bir olgudur; çocuklarınsa cezai ehliyetleri yoktur çünkü akıl baliğ değillerdir; olgunlaştıkça ‘hidayet’e ermeleri beklenir. Yazarın örtük bir biçimde dillendirdikleri, eleştirel bir okumayla, şunlardır: çocuklar üzerinde, özellikle bedenleri ve duyguları, harici bir otoriteyle itaat pratiği icra edilerek bioiktidar kurmanın aracıdır oruç.

d.     “Çocuğumuzun yaşının daha küçük olduğunu düşünüyorsak, onlara tekne orucu tutmalarını önerebiliriz.”

Bu ifadede iki önemli nokta göze çarpmakta: İlki, yedi yaş, sanki küçük değilmiş gibi daha erken yaşlarda da çocuklara oruç tutturulmaktan söz ediliyor; ikincisi göreli sürelerle açlık pratiği yaşamaları, ki zaten hayatın olağan akışı içinde hepimiz söz konusu deneyimleri yaşıyoruz.

e.     “Çocuklarımız küçük yaşta bizim oruç tutmamıza şahit olmaktan büyük sevinç duyarlar ve bunu kendileri de uygulamak isterler. Fıtratlarında olan bu meyil sayesinde oruç tutma teklifini bize, bizden önce onlar getirirler.”

“Fıtrat”, olgusal değil teolojik bir kategoridir ve özü gereği ontolojisi aşkındır; insansa “şimdi ve burada” olan bir varlıktır; olanın, aşkın varlıkla temellendirilmesi, bilgisel değil inançsaldır; bu da sınanamaz. Madem ki insanda ‘fıtratî bir meyil’ var o halde “d” maddesine neden gerek var; yazı, kendi içinde mantıksal tutarlılığa da sahip değildir. (Ne de olsa kutsallık halesi içindeyse, kutsal olanın dokunulmazlığından istifade ederek her şey söylenebilir; bir tür “anything goes” durumudur icra edilen.
Burada dile gelen düşünce, dinin, öncelikle yaşanan toplumdan ve birimlerinden öğrenildiğini yansıtıyor; şu halde din eğitiminin ayrıca verilmesi de manasızdır; zira insan yavrusu görerek, çevresini izleyerek, ilişkide olduğu insanlarla etkileşerek toplumsal bir varlığa evrilir ve kültürün bir parçası olan dini de kendi doğallığı içinde kendiliğinden öğrenir; üstelik içinde bulunduğu, üyesi olduğu toplumdaki haliyle yani doğal durumundaki haliyle.

f.       “Çocukların tuttukları ilk oruçlar, genelde aile büyükleri tarafından satın alınır. Bu çok güzel bir uygulamadır. Oruç gibi bir ibadetin üstesinden gelen yavrularımızı uygun şekilde ödüller vererek cesaretlendirmeliyiz.”

“Pop İslam”ın Müslümancılarının maneviyatları, ilk cümlenin yükleminde –satın alınır- kendini ifşa etmekte. Din gibi insan maneviyatını oluşturan bileşenlerin başında gelen bir değerin temel ritüellerinden hatta koşullarından birinin satılıp alınması başlı başına üzerine düşünmeyi gerektirmekte. Çocuk, davranışçı kuramın kavramlarıyla düşündüğümüzde, ödüllendirilen davranışlarını pekiştirecektir, burada ibadetini, inancını somut bir faydayla değişimi öğrenmektedir; bununla inancını araçsallaştırmayı öğrenmektedir. “Dil, bilincin aynasıdır.” sözünden mülhem “İbadet, satın alınabilir bir metadır çünkü değişim değeri vardır.” Tezi ileri sürülebilir ki “pop İslam”, tam da bu maneviyat üzerinde yükselmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Aile” adındaki dergisinin “Ramazan Mektebi” başlığıyla yayımlanan Ramazan özel sayısında önünde “Dr.” Akademik ünvanı olan bir yazarın yerleşik “pop İslam” ve/veya “Müslümancı” argümanları üzerinden yazılamanın sınırları dahilinde epistemolojik analizler yapmaya çalışarak bu pek çok boyutu olan olguyu, yerleşik zihniyetin dile geldiği bir metni baz alarak irdelemeye, eleştirel okumaya çalıştım.
Sorun, bu yazılamanın kuşatamayacağı kadar büyük ve çetrefilli, çeşitli katmanlara sahip. Yukarıdaki eleştirel okumanın ardından, şimdi, kimi sorularla, ortaya kimi sorular saçarak, yazılamamızı bitirelim.

i.                    Henüz biyolojik gelişimini tamamlamamış çocuklara oruç tutturmak, pozitif hukukun ürettiği temel nitelikteki referans hukuk metinlerine ya da sözleşmelerine aykırılık olarak değerlendirilebilir mi?
ii.                  Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye Tabibler Birliği, özellikle Ramazan’da ortalığa saçılanlarla ilgili “bilimsel”, “mesleki” muhatab olması hasebiyle bir basın metni dolaşıma sokabilir mi? Ayrıca, orucu “bilim” ile temellendiren üyeleriyle ilgili herhangi bir işlem yapmış mıdır, yapmıyorsa neden?
iii.                Sağlık Bakanlığı yetkilileri, dolaşımdaki magazinel sağlık, beslenme vb. bilgileri inancın halesi içinde diye Diyanet İşleri Başkanlığı’na mı devretmiştir sorumluluklarını Ramazan boyunca?
iv.               İlahiyat fakültelerinde istihdam edilen ve pek çoğunun “pop İslam”ın ikoncanına dönüştü(r)düğü “ulema” sınıfı, İslam’ın, sıklıkla, mantık dini olduğunu ifade ederler; mantıkta çok temel bir akıl yürütme ilkesi vardır: Yanlış öncül(ler)den doğru sonuç çıkmaz. Bu tür ‘düşünme’lerin mantığı var mıdır, varsa nedir?
v.                 Filozoflar, dolaşımdaki bu retoriklerin epistemolojik çözümlemelerini yapıyorlar mı? Nasıl?

Düşünme, metodolojik bir süreçtir; düşünmenin ürünü olan bilginin niteliğini belirleyen, neyin bilgisi olduğu kadar kullanılan yöntemdir de. Her yöntem, her düşünme konusu için uygun değildir; o nedenle teolojik akıl yürütmeyle felsefi düşünme benzer ama özdeş değillerdir; teolojik düşünmeyle olgusal düşünmeyse benzer bile değildir. Yazılamaya konu olan metinle sınırlı olmayıp oldukça yaygın olan bu metodolojik üçkağıt, ürünleriyle İslam’ın poplaşma sürecini hızlandırmakta ‘cephe arkadaşı’ kapitalizmle birlikte.
Bu (kısa) yazılamada eleştirel okuması yapılmaya çalışılan, aynı zamanda, kaba materyalist-pragmatist bakışla kutsal halesi taşlaştırılan pop İslam ‘kavrayış’tır.

V.Metin
Mayıs, 2016, Ege





1 yorum:

  1. Çok teşekkür ederim
    https://islamguzelahlaktir.blogspot.com/

    YanıtlaSil