22 Şubat 2014 Cumartesi

ağlayıcı kadınlar ya da 'türk(iye) solu' üzerine

bu yazının amacı ‘türk-kürt-ermeni solu’ ile grek mitolojisinin bir motifi olan ağlayıcı kadınlar arasında kurulan analojiden hareketle hipotetik tezler ileri sürerek mevcut ‘sol’ kavrayışın bir tür ibadet olarak görüldüğünü, teolojik bir kavrayışla (da) beslendiğini temellendirmektir.

öğle yemeği için fındıkzade’den çıktım kocamustafapaşa’ya kadar kış güneşinin insanın içini ısıtan aydınlığında yürüdüm. hdp’nin roboski için düzenlediği bir imza kampanyası ve kampanyayı destekleyen roboski’de hayatını kaybedenleri yaşlarına göre sıralayan katledilenlerin resimlerine baktım… o vakte kadar yaşlarını, sayılarını, nasıl ve ne için öldürüldüklerini bilmeme karşın orada karşımda 14, 16 yaşındaki çocukların fotoğraflarını görünce her biri için ayrı ayrı ağladım… utandım, aldığım nefes boğazımda düğümlendi… tıpkı ali ismail korkmaz’ı kaybettiğimizde yazdığım “19 yaşından büyük herkesin ali ismail’e borcu var…”  gibi, orada, önümde henüz aşkı tatmamış bedenleri taşıyan vesikalıklar karşımdaydı…olay, neresinden bakılırsa bakılsın trajedinin dibiydi… bense ağlıyordum… tıpkı en çok ağladığım, hala ağladığım , her yıl ağladığım madımak gibi, maraş gibi, çorum gibi, gezi gibi, berkin evlan gibi…


ağlarken kendimi, ağlayıcı kadınlar gibi hissettim birden… ağlayıcı kadınlar, lahide gömülen önemli şahsiyetler için törenlerde tutulan ve kendilerine verilen zarif cam şişelere gözyaşlarını akıtmaları istenen yevmiyeciler… benimle ve ‘türk solu’ ya da ‘kürt solu’ ile ilgisi nedir peki?

‘türk solu’ ya da ‘kürt solu’nun bir tür oksimoron olduğunu düşünürüm… bir şey sol ise onun türklüğünden ya da kürtlüğününden, ermeniliğinden söz edilemez. sol ya da solda olmak, iktidarca belirlenmiş, tanımlanmış kategorilerden sıyrılmak ya da onlara hapsolmamak olduğu kadar iktidarca üretilen ve kullanılan bu “dil”e teslim olmamaktır da.

“devrim şehitleri” deyimi, bir başka oksimoron olarak karşımıza çıkıyor… devrimcilik, sol ile özdeşleşmiş bir ifade. hoş, solda olmayan siyasi motifler için de kullanılıyor mesela iran devrimi gibi. fakat şehitlik, dinsel yoğunluğu olan, din için ölmeyi anlatan bir deyim. oysa sol için ya da devrim için hayatını kaybeden öbür dünya değil burası için ölmüştür… devrim şehitleri ifadesi, oksimoron olduğun kadar toplumsal bilincin teolojiyle harmanlanmış ideolojik tezahürü bakımından da manidardır.

‘türk solu’ senelerdir, kızıldere, 1977 taksim 1 mayıs… her yıl takvim günlerinde yapılan anmalar… ‘türk solu’nun trajedi pornografisi gibi gelir bana. ‘türk solu’, biraz da bu trajedilerden beslenir; o nedenle de şehit deyimini kullanır. neredeyse 40 yıldır benimsenen bu şehitlik deyimi, olgunun kavranmasında oldukça manidardır bana göre.

acı, yas, ölüm, ‘türk solu’ değil ama türkiye solu tarafından maneviyatının temelini oluşturan bir “simge” olarak görülmektedir. acıyla, ölümle, yasla kurulan türkiye solunun bilincinin çimentosu trajedidir. kan, katliam trajedisini, teolojik bir kavrayışla “şehitlik” mertebesiyle temellendirerek idelojinin perspektifini “bu dünya”dan yani olanaklı dünyadan “öbür dünyaya” yani metafiziğe kaydırmaktadır. olanaklı dünyadan metafiziğe kaydırılan bakış, bilgi yerine inançla yaşar… türkiye solu, bir bakıma inançla hareket ettiğinden değişime karşı direnç gösterir… değişim karşısındaki tutumu muhafazakarlığı aşıp mutaasıplığa evrilir… mutaasıp olan da sol değildir… o halde türkiye solu, sol değildir… nihayetinde türk(iye) solunun ideolojisi teolojiktir...

v. metin bayrak
22 şubat 2014, kağıthane, istanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder