dikkat!
faşizm canavarı büyüyor!..
ulus, egemenlik, iktidar, toplum, devlet,
meclis, yasama, yargı, yürütme, meşruiyet... her biri ne büyük kavramlar.
bizlerse çeşitli dönemlerde konu kavramları içeriklendirip zamana karşı
dirençli hale getirdiğimiz sanısıyla hareket ediyoruz, iddiamızın bir yanılsama
olduğunun farkında olmaksızın.
bu yazı neden kaleme alındı? indirgeyerek
söylenirse: 23 nisan münasebetiyle başlayan ulusal egemenlik haftası'nın
merkeze aldığı egemenlik kavramını ve bunun çağcıl demokrasilerdeki karşılığı
ile türkiye'nin güncel entelijensiyasında anlaşıldığı şeklini didiklemek.
demokrasi, nasıl modernizmin ürünü ise
modernizm de rasyonalizmin. modernizmi kuran rasyonalizm de descartesçi
kartezyen felsefenin. insan aklı, doğanın zıddıdır. dünya, birbirine
indirgenemeyen iki ayrı töz (madde ve ruh) ontolojisine dayandırılır. madde ve
ruh gibi akıl ve doğa da ikilik oluşturur.
türkiye,
artık eski türkiye değil, daha demokratik
vesayet
rejimi bitti
özgürlükçü
demokrasi devri
devlet,
milletle kavuştu
milli
egemenlik şimdi sağlandı...
yandaş, ana akım vb. adına her ne denirse
densin koro halinde dile getirilenler özetle bunlar.
şimdi, sözü uzatıp akademik ağırlığa
saplanmadan bu yazının tezini dillendirelim: türkiye'nin 'ekabirleri', arkaik
bir modernizm kavrayışını temele alarak toplumu iki kör kategoriye (ben ve
öteki; dinci ve dinci olmayan; karısı kapalı olan ve olmayan; namaz kılan ve
kılmayan; oruç tutan ve tutmayan; imam hatipli ve imam hatipli olmayan...)
hapsedip -de facto bilinçleri de- faşizm çığırtkanlığı yapmaktalar. dikkat!
canavar büyüyor!...
tezimizi temellendirelim: atıfta
bulunduğumuz ekabirler, başta başbakan erdoğan olmak üzere çoğulculuk kavramını
çoğunlukçuluk yerine kullanmaktalar. her konuda "millet(in) iradesi"
sakızını çiğnemekteler.
"dikkat! canavar büyüyor!"
dedik; çünkü, hayat, ne siyaha ne de beyaza hapsedilebilir bir olgudur; oysa
kindar nesil yetiştirmeyi kendine amaç edinen 'ekabirler', popülist söylemle
maniple edebildiklerini sandıkları kitleyi neye dönüştürdüklerinin farkında
değiller. en son örneğine öldürülen doktorda rastladık. 'ekabirler',
gündemlerine aldıkları hemen hemen her konuda çok uluslu şirketlerin network
ajanslara yaptırdıkları çok PR ayağı da olan bir 'reklam' pardon psikolojik
harekata başlıyorlar; kitleler, söylenenleri haşa ayeti kerim niyetine
aldıklarından dile getirilen sözlerin hikmetinden sual olunmuyor tabii ki. toplumun
kamplara bölünüp kör kategorilere sıkıştırılması, insanı, belli kalıplara
girmeye zorlamakta; oysa olgusal anlamda bu olanaksızdır; bu nedenle bu çabalar
da beyhudedir.
"egemenlik, bizim egemenliğimiz
olduğu sürece iyidir." kabulünden hareket eden zihniyetin
"hesaplaşıyorum" dediği 12 eylül, 28 şubat vb. konular bir başka
felsefeleştiride ele alınacaktır.
Veli Metin, 23 nisan 2012, levent, istanbul