3 Mart 2016 Perşembe

Yaşam Kalitesi Üzerine

"Galat-ı meşhur lûgat-ı fasihten evladır."

Egemen ideolojinin tahakküm araçları olan dolaşımdaki retorikler, anahtar kelimelerini, kitlelerin bilincinde patlatarak filizlenir. Retoriğin saçılmasıyla -bir tür difüzyonuyla- bilinçler dilsizleşerek renklerini kaybederler; kitlelerin bilinçleri, kültür endüstrisince inşa edilir, lûgatları yeniden yazılır; bunların ideolojik manipülasyonu sonucunda insanlar, de facto kitleler, kullandıkları kelimelerin, retoriklerin, dillerin esirine dönüşür; bu süreç, bir tür "rıza imalatı"yla işler, böylece "gönüllü kölelik" paradoksu hayat bulur.

"Kalite" kavramı, bu bağlamda ele alınabilir; standart, güvenli yaşam, güvence, sağlık sigortası, bireysel emeklilik, yatırım, statü, para, birikim, yüksek öğrenim, kariyer, marka, site, araba, lüks, uçak, tatil, alışveriş, kredi kartı, limitsiz harcama, eğlence, VIP vb. gibi saz arkadaşlarıyla.

Birleşmiş Milletler (BM), periyodik olarak "İnsani Gelişme Endeksi (İGE)" yayımlar. BM, İnsani Gelişme Endeksi'ni (İGE), ülkedeki beklenen yaşam süresine, ortalama okula gitme süresine, beklenen okula gitme süresine, kadın-erkek kazanç oranına, işsizlik oranına, insani olmayan koşullarda çalışanların genel çalışanlara oranına, bebek ölümleri oranına, hükümete güvene, eğitime kamu harcamasının GSMH'ya oranına, çocuk işçi sayısına/oranına, sendikalı işçilerin oranına vb. göre hesaplar. Mesela BM'in son açıkladığı İGE'nde burada zikredilen değişkenlerden "Eğitimde kamu harcamasının GSMH'ya oranı" Türkiye'de %2.9, G.Kore'de %4.9, Yunanistan'da %4.1, Brezilya'da %5.8, Hindistan'da 3.8, Arjantin'de %5.1, Danimarka'da %8.7'dir. Hindistan Federasyonu'nu oluşturan devletlerden biri olan Korela (Hindistan'ın Güney-Batı kıyısında bulunan Katolik ve Komünist devlet), Hindistan'da kişi başına düşen gelir açısından en yoksul devletlerden biridir; lakin insani gelişme göstergesi, en zengin ülkelerinkinin çok üstündedir.

Bu, hiç şüphesiz şaşırtıcı bir veridir ve burada bir bilgi saklıdır; o bilgi, 'varsıllık'ın bir sonucu olarak düşünülen insani "insani gelişmişlik"le özdeş olmadığı.

Oysa "gelişmişlik" daha çok "kalite" ya da daha özel bir ifadeyle "yaşam kalitesi"yle özdeşleştirilmekte. Çünkü sokaktaki kişilerden "yarın"ı temsil edip hakikati daha çok sezgileriyle dillendiren gençler, yukarıda anlatılan kalite ve türevi kavramları zikrederler "gelişmişlik"i anlatırlarken. Vakıa odur ki,  olguyla algı örtüşmez; bir tür "galat-ı meşhur" örneğidir yaşanan, lakin fantezi düzeyinde.

'Sahipsiz Sermaye' (SS) -Küresel sermaye, birden çok ülkede ve/veya kıtada mal ve hizmet üretimi yapabilmekte; pek çok borsada işlem görebilmekte; bu, küresel sermayenin unsurları için bir tür silinme, görünmeme imkanı sağlamakta; kimileri, anılan nedenlerden dolayı küresel sermayeyi "sahipsiz sermaye" olarak adlandırmakta; dünyanın küresel jandarmalığını da üstlenen küresel sermaye, artan GSMH'lara, üretime, zenginliğe karşın dünyadaki eşitsizliği, maniple ettiği ulusal ve uluslararası ekonomi -politikle artırıp derinleştirmektedir. Nazilerin SS'ine bir tür gönderme de yapmayı amaçlayarak, yazılamada küresel sermaye 'Sahipsiz Sermaye' olarak kullanılacaktır.-, her şeyi niceliksel kategoriler altında sayısallaştırarak anlama eğilimindedir. Bir tür sayısal egemenlik altındayız: Dijital hegemonya. Rakamlarla maskelenerek örtülür yaşam, perdelenir. Olup bitenin matematiksel ifadesi yaşananların soyutlanmasıdır; o nedenle de kabaca "insani" yan ihmal edilir; salt soyut zekayı uyaran verilerdir bunlar; sıklıkla 'bilgi' olarak da servis edilirler. Lakin kelimenin felsefi/epistemolojik anlamıyla bilgi içermedikleri gibi kendileri de bilgi değildir; olsa olsa kimi çıkarsamalar, yorumlamalar, dijital mukayeseler, grafiklere 'malzeme' olabilirler.  

Sosyal bilimlerin SPSS 'saplantısı' da bu bağlamda anılabilir. Araştırmacı "a priori" olarak araştırma konusuna zerk ettiği eteğindeki/ bagajındaki "postula" niteliğindeki argümanları, 'bilimsel' manipülasyonlarla, sayıları kolcu lejyonlar olarak sahaya/ hayata sürer; toplumsallığından arındırır; öznesi ve nesnesi yapay zekâymışçasına dijital çöplüğe "upload" ederek, böylece araştırmacıyla imalatları, endekslerdeki yerlerini alırlar; arama motorlarına yazılan anahtar kelimelerle de dijital dünya işgalciliği statüsü edinirler bite'ları kadar da yer yakarlar.

Mutluluk, şeffaflık, yolsuzluk, insan, gelişim, sanayi, turizm, eğitim, ortalama ömür, GSMH, PISA vb. artık yaşamın her alanında üretilen endekslerin egemenliğinden söz edebiliriz. Geçerli paradigma endeksleridir; ölçmedir bir bakıma, bu nedenle insan için "homo dijitalus" (?) ya da "homo metrus" (?) tabiri kullanılabilir.

Batı Metafiziği, kendi paradigmasını temele alarak geliştirdiği ölçekleri "norm"laştırıp kategorileştirerek algılar kendini ve dünyayı. Trajik olan, elinde ölçek işlevi olan kültürüne yabancı "Made in Batı Metafiziği" dışında ölçeği olmayan kitleler ya da halklar, kendilerini, normu başkaları  olan, başka kültür/ler tarafından üretilmiş paradigmal zihniyetle görürler kendilerini.

Bu durum ABD'de beyazlar (WASP) Avrupa'daysa Avrupalıların özellikleri / kültürleri temele alınarak geliştirilen zeka testlerine tabi tutulan, sırayla, zenciler ile göçmen işçi çocuklarının 'düşük', 'orta', 'tutuk', zeka vb. diye yaftalamasına benzer.

Batı Metafiziği, dolaşımdaki kelimeleriyle küresel muktedirliğini sürdürür, dolaşıma farklı bakış açıları mesela -ubuntu- sokarak, sokmakla kalmayıp yaşamın referanslarına dahil ederek bu yapı kırılabilir.

Küresel ölçekte "occupy", Türkiye özelinde "Gezi" kültürü ya da perspektifine, tüketim, sömürü, eşitsizlik, tahribat, karadeliğine dönüşen ve sürdürülebilirliğini yitiren kapitalizmden bir çıkış, alternatif bir paradigma, ihtiyaç duyulan, mevcut sorunlara 'ilaç' olabilecek yaşam/a dışında kutsal/ları olmayan yeni bir "din" gözüyle bakılabilir mi?

Eğer olabilirse, bu, SS'in ürettiği putları kırmakla, bunlara tapınmaya son vermekle olanaklı olacaktır. Akademilerin dahi SS'in hizmetinde olduğu bir paradigmanın egemenliğinde tahakkümünü berkitmiş putları kırmak, şüphesiz güç, lakin onlara tapınmadan -hatta tapınma olmaksızın da- yaşanabileceğini, dolaşımdaki kelimelerini kullanmadan da retorik üretilebileceğini göstermek -evet yerinde fiil "göstermek"tir-, gittikçe çelikleşen o monolitik yapıyı çatlatabilir.

Batı Metafiziği, "yaşam kalitesi" kavramını, kendi kültürel kodlarıyla -ağırlıklı olarak ABD- içeriklendirmekte; söz konusu kodlarsa, kapitalizmin ekonomi-politiğinden devşirilmiş tıpkı 'güleryüzlü sosyalizm' gibi 'fırsat eşitlikçi kapitalizm' retorikleriyle sözüm ona fırsat eşitliği sağlayan liberal ekonomi-politik, kitleyi ve kentleri oluşturan özneler ve semtler arasındaki uçurumu derinleştirerek genelde popüler kültür, özelinde sinemayla yarattığı yanılsamalı bireysel "yırtma" örneklerini kullanarak kitlelerle dalgasını geçmekte. Trajik olansa, başta devlet/ler olmak üzere pek çok kurumun yanında akademilerin de tıpkı Ortaçağ'da dinin hizmetçisi olması gibi SS'ye tabi olması; SS'in statüsünü, argümanlarını, ürünlerini bilimselleştirmekte, hamisine, efendisine kullukta kusur etmeyerek misyonunu yerine getirmekte.

Dijital normlar üreten Batı Metafiziği Paradigması, kendi içinden evrilecektir; yapı, harici güçle ancak kendini ve bileşenlerini konsolide eder; "Çözüm sorunda gizlidir." sözünden hareketle hikmetinden sual olunmazlık makamına oturup heyulaya dönüşen bu monolitik yapıyı aşındırmak, yine içsel dinamiklerle olanaklıdır. Sorularımızı döküp saçıp ortada bırakarak yazılamamızı sonlandıralım: STK'lar, SS'lere karşı bir güç odağına dönüşebilirler mi? Yeni tür politika ve politikacılar STK ve aktivistler SS'lere karşı "bu" misyonu üstlenip taşıyıcıları olabilirler mi; ya da bu güce erişmeleri mümkün müdür? Küreselleşmeyle körleşip topallayarak işleyen hayatın diyalektiktiği, SS'nin anti-tezi işlevi görecek kurumlarla işletilmeye başlanabilir mi? Soruyu somutlaştırarak soralım: Korela örneğini küresel ölçekte duyurmanın olanağı nasıl yaratılabilir? Esaslı soru bu! İktidar, bir bakıma kendini duyurabilmektedir. Duyurabileceğimiz ölçüde retoriklerimizi hayatın diyalektiğine dahil edebiliriz.

Kasım-Aralık 2015 'Ege

V. Metin Bayrak

Anahtar kelimeler: Küresel sermaye, sahipsiz sermaye, occupy, Gezi Parkı, kalite, yaşam kalitesi, Korela, insani gelişmişlik göstergesi, SPSS, sosyal bilimler, tüketim kültürü, Batı Metafiziği, kültür endüstrisi, ubuntu, iktidar





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder