Haliç Metro Köprüsü Üzerine
14 Şubat sevgililer günü ertesi 30 Mart 2014'teki yerel seçimler öncesi alelacele açılan, açıldıktan sonra inşaatı devam eden, yapılış süreci, açılışı, Hacıosman yönüne entegrasyonu, sinyalizasyonu, İstanbul'un, Haliç'in iki yakasındaki, silüetini bozan, Süleymaniye'yi boynuzlu ayaklarıyla 6 minareli hale getiren, Unecso'da kültür mirası tartışmaları açan, belediye başkanının yarışmasız kendi projesini onaylattığı, oryantalist soslu 'muhafazakar' iktidarın iş 'götürüş' şeklinin ete kemiğe büründüğü, içinde -maşallah, yok yok olan... Haliç Metro Köprüsü
İstanbul, iz ve imzaya dair
Haliç, İstanbul’u İstanbul yapan, İstanbul’u bir deniz, su ve liman şehri yapan doğanın bir armağanı. Boğaz içinde boğaz. Dışarıdan gelenlerin hemen anlayamadığı, içinde yaşayanlarınsa uzun süre zihinlerinde canlandırmakta güçlük çektikleri; topoğrafyayı gözlerinin önüne kolayca getiremedikleri imza, doğanın kalıcı imzası.
Da Vinci’nin gelip görmeden proje çizdiği, bilenlerin imza atarak tarihe geçmek istediği bir kent ve onun kalbindeki parçası, boynuzu, hançeri.
Ölümsüzleşmek, bir arzunun ötesinde insan için. Yer yer tanrılaşmak, tanrı olmak sanrısı. Oysa “Hayvanlardan öğreneceğimiz çok şey var; önce ölmeyi öğrenmek.” sözünde dile gelen hakikate kulak vermek, insanlığın, yaşama içkin olan dengeyi keşfini sağlayabilir.
Felsefenin kadim üç sorusu, birbirine özden bağlıdır; birinin çözümü ya da çözümsüzlüğü diğerlerine bağlıdır. İnsanın kim olduğu, nerede olduğuna, niçin yaşadığına bağlı olarak şekillenir; bir başka deyişle, nerede yaşadığı kim olduğuna, niçin yaşadığına içkindir. İstanbul’daysanız, tarih tarafından kuşatılmış, deyim yerindeyse esir alınmışsınız demektir. Roma İmparatoru Septimus Severus, 196 yılında kendisine direndiği için İstanbul’u cezalandırmak amacıyla hem surlarını yıkar hem de şimdiki Karadeniz Ereğlisi’ne (Heracleia Pontica) bağlar; bu zoraki bağlama, uzun sürmez, yerine tahta geçen oğlu Caracalla, İstanbul’u cezalandırmanın kendilerini cezalandırmak olduğunu görür ve “gereği”ni yapar: İstanbul’u ihya eder.
İstanbul’un şizoid ruh hali, yalnızca tahtında oturanlara değil gökkubbesi altında nefes alanlara da sirayet eder. Yer yer Batılı yer yer Doğulu, Akdenizli, Küçük Asyalı, Orta Doğlu, Romalı… her durumda başına geçireceği bir şapkası vardır. Roma’nın doğuşu olduğu kadar Hristiyanlığın, tarihin, Europa’nın… Fatih’le birlikte İslamiyet’in… hatta resmi tarihyazıcılığına göre Rönesans’ın...
Her gelen, Septimus Severus’tan Konstantin’e, Justinyen’e, Fatih’e, Abdulhamit’e, Adnan Menderes’e, Dalan’a ve Erdoğan’a… Ortak olan, neşter vurmak, iz bırakmak, maziyi kürtaj etmek, çentik atmak, “Ben de geçtim!” diyebilmek. Herkes iz bırakmak ister ama “Ameller, niyete göredir.” Niyetle iş bitmez. Menderes’in bıraktığı izler, ortada. Dalan’ın da. Konstantin’in de. Fatih’in de. İz, yüksek kültür temeliniz varsa tarihsel değeri oluyor, değilse, safra olarak atılacak günü(nü) bekliyor, kenti zehirleyerek.
Haliç Metro Köprüsü’nü kritik etmeyi amaçlayan bu yazı, söz konusu köprü Haliç’te, İstanbul’da olunca, bir köprüden öte anlamlar yükleniyor.
Metronun yol hikayesi
11 Eylül 1992’de temeli atılan metronun ilk etabı 24 Ekim 2000’de açılır; Haliç Metro Köprüsü ise 15 Şubat 2014’te.(1)
Köprü
Haliç Metro Köprüsü, İstanbul Haliç üzerinde yer alan ve M2 metro hattının geçişini sağlar. Köprü inşaatı 2 Ocak 2009 tarihinde başlamış ve 15 Şubat 2014 tarihinde hizmete açılmıştır. İlk proje etüt çalışmaları 1960'lara kadar dayanan köprü, Şişhane ile Haliç arasında, M2 metro hattının geçişini sağlamaktadır. Köprü gemi geçişleri sırasında açılıp kapanabilme özelliğine sahiptir.(2)
Köprü İhalesinin Künyesi.(3)
Tam bir engelli düşmanı: yürüyen merdivenler sorunlu, istasyona erişim uzak ve sıkıntılı.
Haliç’in iki kıyısına da uzak denizin üzerindeki Disneyland tadında istasyon, mimarlıktan ziyade fantezi ürünü görünüyor. Manzara mı? Çelik halatlarla perdelenmiş.
Belediye başkanının, başkanlık yaptığı belediyeye proje çizip onaylatması, “kendi çalıyor kendi oynuyor.” deyimiyle açıklanabilir.
Köprünün zahiri mimarı Hakan Kıran’ın bazı projelerde aynı zamanda gayrimenkul geliştirici rolünün bulunması, nasıl bir ilişkiler ağı içinde iş bitirildiğini gösteriyor.(4)
Peripeti adlı ekşi sözlük kullanıcısı “bu proje fikri ilk olarak ortaya çıktığında leonardo da vinci'nin 1502'de ii. bayezid için çizdiği köprünün yapılacağı beklentisi ile umutlanmıştık.
da vinci olmadı.. daha sonra, özellikle köprü tasarımlarıyla ünlü mimar santiago calatrava'nın adı geçince yine bir heyecanla bekledik. o da olmadı ne oldu, pek sevgili belediye başkanımız calatrava'dan çakma bir köprü projesiyle çıkageldi bu köprüyü ben yapmalıyım, bu imzayı ben atmalıyım dedi ve şu an unesco'nun son yayınladığı rapordaki uyarılarına rağmen de köprü inşaatı başlamış durumda.
istanbul'un dünya mirası listesinden çıkması da çok olası bir durumdur şu aşamada. çünkü 2007'de dresden, elbe nehri üzerinde yapılan çelik waldschloss köprüsü sebebiyle bu listeden çıkarılmıştır.”(5)
Köprü nedeniyle Unesco da politik malzemeye dönüştürülür; İBB ısmarlamasıyla kimi insanlara demeç verdirilir Unesco’yu temsilen ama Unesco’dan resmi açıklama gelir: "mevzuubahis kişilerin kurum adına konuşma yetkileri yoktur." diye.(6)
Ülkenin iş yapış şeklini köprü yapım süreci baştan başa özetleyebilir. Micro gözlükle, köprü örneğinden yola çıkarak pek çok tez ileri sürülebilir:
a. Kervan yolda düzülür: Plan neyimize?
b. Vefa? istanbul’da bir semttir: Tarih, Sumerle değil bizimle başlar.
c. Biz, rakıyı sek içeriz, su karıştırmayız: Birden çok şeyi birlikte düşün(e)meyiz.
d. Kamu kaynağı, talan edilmedikçe hizmet üretilmez: Kasadaki para çalınmaz.
e. Danışma, meşveret... aklı ermeyen aklı kıtlar başvurur: ‘Delikanlı’yı bozar. Zinhar kullanılmaya!
f. Biz, bize benzeriz: Biz, hiç bir şeye.
f. Biz, bize benzeriz: Biz, hiç bir şeye.
g. “Sen neymişsin be abi!” dedirtmeyen iş, iş değildir: Ayinesi iştir insanın!
Sonuç: Kayıp aranıyor!
AK Parti’nin imzası, oryantalizm soslu -boynuz formunda köprü ayakları- maneviyatının, vizyonunun, fallosentrik dünya algısının, gelenekçi görünüp kimlik bunalımı yaşamasının, fütürizm ile 400 yıl öncesi arasında salınmaktan herhangi biriyle yeterince kuramadığı kimliksel özdeşlikler, ne burada ne bugünde yaşadığına işarettir. Karar vericiler SUBREEL bir dünya algısına sahiptir. Burada ve bugünde olmayan nerededir ki? Kayıp aranıyor!(8)
Armağan
İş yapan abilere, sürpriz bir şarkı:
V. Metin Bayrak
20 Temmuz 2014, İstanbul, Kağıthane
Dipnotlar:
1 Erişim 18 Temmuz 2014: http://www.arkitera.com/kose-yazisi/3/bu-musibet-bin-nasihattan-iyi-degil
2 Erişim 18 Temmuz 2014: http://tr.wikipedia.org/wiki/Hali%C3%A7_Metro_K%C3%B6pr%C3%BCs%C3%BC
3 Erişim 18 Temmuz 2014: http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/SubSites/raylisistemler/Pages/halic_metro_ge%C3%A7i%C5%9F_insaati.aspx
4 Erişim 18 Temmuz 2014: http://www.arkitera.com/gorus/471/bu-musibet-bin-nasihattan-iyi-degil
5 Erişim 18 Temmuz 2014: https://eksisozluk.com/halic-metro-gecis-koprusu--2085937?nr=true&rf=hali%C3%A7%20metro%20k%C3%B6pr%C3%BCs%C3%BC
6 Erişim 18 Temmuz 2014: http://www.arkitera.com/gorus/471/bu-musibet-bin-nasihattan-iyi-degil7 Hipotetik ve kategorik terimlerinin öpüştürülmesinden elde edilmiş ne hipotetik ne de kategorik anlamına gelen, bu minvalde herhangi bir anlamı da olmayan uyduruk bir kelime… uzaktan bakılınca kelime ve bir anlamı var sanılan, belki sözlüklerde aranacak… tıpkı Haliç Metro Köprüsü gibi...
8 Kimliği kayboldu, hükümsüzdür. Kimin?