fetih kutlamasi: etiğin sünnete tahvil edilmesi ya da kimliksel orgazm bozukluğu
konuya başlamadan tarihsel bir hatırlatma: istanbul’un fethi, 1908 yılında iktidara gelen ittihat ve terakki partisi’nce 1910 yılında kutlanmaya başlanır. I. dünya savaşı öncesine denk gelen 29 mayıs 1914 tarihi, kutlamalar için doruk noktasıdır. fetih tarihi, miladi 29 mayıs'ta değil, rumi 29 mayıs'ta kutluyordu. hal böyle olunca, törenlerin gerçekleştirildiği rumi 29 mayıs günü, miladi olarak, 11 haziran'a denk gelir. yani daha açık bir ifadeyle, istanbul'un fethi, başlarda 11 haziran'da kutlanır.
o dönemde fransızca yayımlanan ve miladi takvimi temel alan moniteur oriental gazetesi, fetih günüyle ilgili olarak, "11 haziran 1453; istanbul'un fethinin yıldönümü kutlanıyor." başlığını kullanır.
çok görkemli geçen 11 haziran 1914 tarihli kutlamalar, dönemin gazetelerinde geniş bir şekilde yer alır; tanin gazetesi’nin kutlamalarla ilgili haber metnine bakalım:
"Dün, İstanbul müstesna günlerinden birini daha yaşadı. Yakın vakte kadar milli heyecanın bu kadar beliğ bir misaline tesadüf edememiştik. Fetih gününün ebedi bir yadigârı olmak üzere, günümüze kadar gelen Ayasofya ile Fatih'in türbesi arasında yer alan bütün caddelerde, dükkanlar kapanmış, pencerelerden, kapılardan bayrakların kırmızı ve beyaz dalgaları taşmış, havanın çok kötü olmasına rağmen, bütün halk takım takım yollara düşmüştü."
fetih nedir? türkçe sözlüklerde fetih; (arapça) erkek ismi 1. açma, açış, açılma. 2. bir ülkeyi, şehri veya kaleyi ele geçirme. 3. zafer. 4. kur'an-ı kerim'in 48. suresi. 5. kapalılığı giderme, ihtilafı halletme anlamlarında kullanılır.
kutlama için kullanılan fetih, istanbul, hıristiyanlar, müslümanlar ve türkler ile birlikte düşünüldüğünde işe islamiyet ve kavramları da dahil olur: peygamberin sünneti. islam teolojisinin temel kavramlarından biri olan sünnet, osmanlıca - türkçe sözlükte, 1. kanun, yol, adet; 2. siret-i hasene (güzel ve iyi ahlak); 3. islam peygamberinin sözü, emri, hal ve takriri. müslümanların ittibaında ve dinlemesinde maddi ve manevi pek çok fazilet bulunan, tatbikinde mühim sevablar, terkinde mühim zararlar bulunan islami emirler.
siyaseten doğruluk, o donem için kaçınılmaz olanı açıklayıp mevcut durumu ya da uygulamayı rasyonalize etmek ya da meşrulaştırmak amacıyla kullanılır. oysa bir de etik adında bir pencere var; oradan bakılabilir; etik, ambalajlardan arındırarak nesneyi görünür kılar, tabii ki görmek isteyenler için. manevi değer olarak görülen olgulardan biri olan komşuluk kavramına fetih kavramıyla bakıldığında ne olur? meşru mudur komşunun evini talan edip haremine el uzatıp cariyeye dönüştürmek?
işin bir de psikoloji tarafı var. türkiye’ye hakim, güncel zihniyet dünyasını kurup yönlendirdiği iddiasındaki ekabirlere bakalım: geniş genelinin "ergenlik dönemi karmaşalarından henüz çıkamamış, özneleşmemiş nefes alan canlılar kümesi" olduğu iddia edilebilir. özne, kendini müstakil olarak inşa etmiş, hayata karşı belli türden bir tavır oluşturup kendini hayata konumlandırabilmiş, kısacası, bireyliğinin farkında kişilik kazanmış insandır.
işin resmi ya da devlet eliyle yapılan ve yadsınamayan tarafları da bulunmakta. fetih kutlamalarının, bizzat büyükşehir beldiyesi'nce kutlanması; yine belediye eliyle fetih müzesi kurulması, hemen akla gelen noktalardır. burada anılmaya değer bir başka nokta, diyanet vakfı’nın kurucusu olduğu üniversitenin adının 29 mayıs olması. bu, tek kelime ile düşündürücü. nedeni, kimlikle ilgili özdeşleşmede asırlar önceki bir takvim gününün alınması ve bunun diyanet vakfı eliyle yapılması. takvim günlerinin ülkeler ve toplumlar için ideolojik kaygılarla kullanılması vakıadır. ama özde talan olan fetihle övünmek, neresinden bakılırsa bakılsın kardeşlik, hoşgörü iddiasındaki bir dine hizmet için var olan vakıf için düşündürücü ve bir o kadar da patolojiktir. daha masum gösterilmeye çalışılan çanakkale için de benzer şeyler söylenebilir. sen, emperyalist kaygılarla “almanya’nın yanaşması” olarak zorla savaşa gir; senin oyununu bozmak için karşı taraf harekete geçince “kanla destan yazdık” de. kan? her yerde kutsanıyor kan: bekaretten soya, yakınlık için kullanılan kardeşlik deyimine; iyi davranışlara sahip olmayan, sert karakterdeki kişiler için de “kansız” deyimine kadar.
işin resmi ya da devlet eliyle yapılan ve yadsınamayan tarafları da bulunmakta. fetih kutlamalarının, bizzat büyükşehir beldiyesi'nce kutlanması; yine belediye eliyle fetih müzesi kurulması, hemen akla gelen noktalardır. burada anılmaya değer bir başka nokta, diyanet vakfı’nın kurucusu olduğu üniversitenin adının 29 mayıs olması. bu, tek kelime ile düşündürücü. nedeni, kimlikle ilgili özdeşleşmede asırlar önceki bir takvim gününün alınması ve bunun diyanet vakfı eliyle yapılması. takvim günlerinin ülkeler ve toplumlar için ideolojik kaygılarla kullanılması vakıadır. ama özde talan olan fetihle övünmek, neresinden bakılırsa bakılsın kardeşlik, hoşgörü iddiasındaki bir dine hizmet için var olan vakıf için düşündürücü ve bir o kadar da patolojiktir. daha masum gösterilmeye çalışılan çanakkale için de benzer şeyler söylenebilir. sen, emperyalist kaygılarla “almanya’nın yanaşması” olarak zorla savaşa gir; senin oyununu bozmak için karşı taraf harekete geçince “kanla destan yazdık” de. kan? her yerde kutsanıyor kan: bekaretten soya, yakınlık için kullanılan kardeşlik deyimine; iyi davranışlara sahip olmayan, sert karakterdeki kişiler için de “kansız” deyimine kadar.
sürünün parçası olan cemaat mensuplarının özne oluşturma süreçlerindeki karmaşayı sağlıklı biçimde atlatamadıklarına dair pek çok tez ileri sürülebilir ama bunlar, bu yazının sınırları dışında kalmakta.
bu yazıda fetih kutlamaları temele alınarak hayatı kurmak, yönlendirmek iddiasındaki egemen(ler)in zihniyet dünyaları okunmaya çalışılacak ve çeşitli hipotetik tezler ileri sürülecektir.
tez:
siyasi irade ya da iktidar tarafından beslenip yönlendirilen aşağılık kompleksi, mitik, dinsel, arkaik birtakım simgeler kullanılarak megalomaniye evril(til)ir.
aşağılık kompleksine iki açıdan yaklaşabiliriz; birincisi, kişi, açısından: aşağılık kompleksinin yarattığı değersizlik duygusunun şiddeti, özdeşim kurma mekanizmasıyla makul, katlanılabilir seviyeye çekilebilir; böylelikle, göreli olarak aşılır. ikincisi, siyaset kurumu ve/veya iktidar açısından: aşağılık kompleksi, özdeşim kurma mekanizması kullanılarak magalomaniye evriltilir. bunun en tipik örneğine bozulan, dağılan bir imparatorluğun mirasçısı olan türklerin osmanlı ile ama osmanlı’nın göreli olarak güçlü olduğu dönemleriyle kurduğu bağ ve bu bağ üzerinden özdeşleşerek içini ferahlatan “üç kıtada hüküm sürDÜK!” mealindeki ifadelerde rastlanır. fakat bu "algı" bir tur illüzyondur. kitlelerdeki kötü yaşam koşullarının da beslediği politik gaz, böylece bastırılmış olur.
ergenlik, kimlik oluşum süreci olarak da okunabilir. özdeşim kurarak kimlik arayışının yarattığı karmaşa aşılır. bu özdeşleşme, erkek, fetihçi yağma, güç, şiddet vb. kavramları yüceltir. osmanlı ile ama onun en güçlü olduğu varsayılan dönemle yani kanuni çağıyla özdeşleşilmesi, osmanlı ile değil, güçle özdeşleşildiğini gösterir.
560 sene sonra istanbul'a bakmak
başbakan herkese kulağını tıkayarak tıpkı selefi menderes gibi kente bizzat kendisi neşter vurmaktadır. bu siyaset yapma tarzı ya da yöntemi, iktidarın bu coğrafyada ve/veya kültürdeki yerleşik tasarrufu olarak okunabilir. o nedenle sorun, ne erdoğan ne de akp'dir, daha derinlerde, kılcal damarlara kadar sirayet edip iliklere sinmiştir.
aynı zihniyetin farklı biçimlerde tezahür etiğine sıklıkla tanık oluruz. konumuz fetih bağlamında ve o "kültür"ü besleyen ve/veya ondan beslenen futboldan bir örnekle düşünmeye devam edelim: bir türkiye futbol takımının yunanistan takımıyla yaptığı bir maçta açılan ve fatih'i şahlanan kır atı üzerinde elinde kılıcı ile gösteren ve altında 1453 yazan pankart. yine doksanlı yıllarda zirve noktasına erişen -bunu kürt sorunundan bağımsız düşünebilir miyiz?- "avrupa, avrupa duy sesimizi..." ifadelerinde de görmekteyiz. yine futboldan ama yabancılara değil aynı şehirdeki başka bir takıma yönelik yazılan şu şarkıya bakalım:
ekinler dize kadar, fener gel bize kadar
sana bir şey göstersem, kasıktan dize kadar
al bunu alamaz mısın, sen ne biçim delikanlısın...
bugün, inşaatına aylar evvel başlanan 3. köprünün büyük bir törenle sembolik temeli atılır. erdoğan olmasını beklediğim köprü ismi yavuz sultan selim olarak açıklandı. aslında iktidarı ve zihniyetini bu isim kadar güzel ve manidar tarif edip özetleyen bir başka simge ya da isim olamazdı. o nedenle isme karar verenleri "tebrik" ediyorum. sünni islam ve türk! işte size kimlik. bu yazıda köprünün hayata geçirilme sürecine de değinecektim ama ismi de kendinden söz ettirecek ağırlığa sahip. üzerine söz söyleye gerek olmadığı kadar mesajı açık ve "ötekiler" için tehditkar.
istanbul'dan öç alırcasına politika üretmek, tecavüze varan uygulamalar, elde ikincisinin neden olduğu sorunlar varken bir üçüncüsüne, bilime rağmen siyaseten karar vermek, olsa olsa fethin nedense bir türlü bitirilemediğini, kuşatmanın hala devam ettiğini gösterir. oyuna dahil olamamanın, oyunun dışında kalmışlığın, engellenmenin sonucunda ortaya çıkardığı öfke ve öç almanın tezahürü olarak okunabilir. hizmet, olsa olsa bu öfke ve öç almanın yüceltilmesi olabilir. değilse çamlıca`dan tutun da taksim`e üçüncü köprüye ve havalimanına değin işletilen sürecin kendisi nedir ki?
şimdi, 2013 yılında fetih kutlaması, bir anlamda cinsel sorunların, ergenlik kimlik oluşumu karmaşalarının toplumsal anlamda atlatılamadığının ikrarıdır. konu sorunlar ve karmaşalar, sağlıklı bir ruh, ilişki bakış, hayat... için geride bırakılmalıdır. değilse, sürekli yetişkin olmamaktan kaynaklı karmaşalarla hayat karşısında ne insan ne de toplum konumlandırabilir kendini. içinde cinsellik olan her şeyin infial yaratması başka nasıl anlaşılabilir ki?
yeni osmanlıcılık ile kürdistan`ı kurup federatif yapıyla 'istanbul dukalığı'na bağlamak, istanbul`u yeniden impartorluk başkenti ya da merkezi yapmak fantezisi... fetih üzerine kurulan patolojik kimliğin yayılmacı, saldırgan olduğunu gösterir. aslında yardim talebidir. maneviyatı oluşturan fetih ise, şiddet, güç, otorite, erkeklik, tecavüz, yüceltilmis olur. erdoğan, temsil ettiği kitleler gibi ayni sendromdan beslenmektedir. o kimliği yaşadığından kitleler ile siyaset `deha`sının da yardımıyla çok iyi bağ kurmaktadır. iliklerine kadar ezilmiş, oyunun dışında tutulmuş kitlenin direksiyonu eline almasıyla güç tarafından manuple edilerek fütursuzlaşması; kendinde, kadın bedeninden içkiye hemen hemen hayatin her alanına yön verme hakki bulması başka nasıl açıklanabilir?
yerleşik siyaset yapma kültürü iş başındadır: değişmez ilkesi "padişahım çok yaşa." ile...
V. Metin Bayrak
29 Mayıs 2013'İstanbul
V. Metin Bayrak
29 Mayıs 2013'İstanbul